İhsan Fazlıoğlu’nun “Varlık Bağı ile Bilgi Bağı Çatalında ‘Gayb’ “başlıklı yazısından alıntılar

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif’de (Temmuz 2022 / Sayı 4) çıkan İhsan Fazlıoğlu’nun başlığı belirtilen yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“(…) Bu yazı çerçevesinde gayb kavramını metafizik, bilinmeyen / bilinemez ve numen ile sınırsız ve sonsuz gibi diğer ilgili kavramlardan farklı misdâklara (ölçütlere) sahip kabul ediyoruz. Felsefe-bilim tarihindeki tartışmalara girmeden metafizikten, daha çok, gerçekliğin mekân-zamandaki cismân^ı temsillerinin, oluşlarının ve davranışlarının cismân^ı olmayan yüzünü araştırmayı anlıyoruz. Bu yüz yani cismânî olmayan, ancak ve ancak cismânî olan üzerine etkisini dikkate alarak incelenebilir.

(…) Bilinmeyen / bilinemez (unknown, mechûl) ise farklıbilimsel alanlarda kullanılmakla birlikte, özellikle İngilizce metinlerde gayb karşılığı kullanılır; ve daha çok bilgi açısından bir içeriğe sahiptir. Numen ise Kantçı felsefenin yaygınlaştırdığı bir ıstılahtır (terim) ve çoğunlukla herhangi bir nesnenin insan idrakine konu olmayan yani bâtınî yüzü şeklinde anlaşılır. Ancak kanaatimizce numen, topyekûn insan idrakinin dışı demektir; ve bu hâliyle en geniş anlamıyla dış-dünyaya karşılık gelir. Fenomen ise, numenden gelen hissî verilerin insan idrâkinin değişik işlemlerinden geçtikten sonra aldığı tasavvurdur. (…) Bu tanımlamalar çerçevesinde gayb, İslâm temeddünü (medenîleşme) açısından daha çok kelâmî, Batı kültürü açısından ise daha çok teolojik bir içriğe delâlet eder.

Başka bir açıdan gaybı, varlıkça uulaşılabilirlik ve bilgice erişilebilirlik kategorilerine göre bölümleyebiliriz. Bu bölümlemeye çapraz bir ilişki uygulanırsa gayb, 1. Hem varlıkça ulaşılamaz hem bilgice erişilemez; 2. Varlıkça ulaşılamaz ama bilgice erişilebilir; 3. Varlıkça ulaşılabilir ama bilgice erişilemez; 4. Hem varlıkça ulaşılabilir hem de bilgice erişilebilir- şeklinde dörtlü bir tasnife tabi tutulabilir. Başka bir açıdan da gayb geçmiş, şimdi ve gelecekte yani her dâim mekân-zamanda temsili mümkün olanla olmayan şeklinde düşünülebilir. Bilgice ise, her iki kümenin insan idrakine konu olup olmaması ölçütüne göre de başka bir bölümleme yapılabilir. (…)

Birinci âlem en genel anlamıyla, felsefe-bilim tarihi açısından, insan idrâkinin kendine konu kıldığı ve çok çeşitli bilimlerle incelediği zaman içinde dille, mantıkla, matematikle ve muhtelif âletlerle keşf ettiği yani açığa çıkardığı ve hâlâ devam eden bir sürece işaret eder. (…) Kısaca bu âlem, mahsûs bir doğaya sahip olmak şartıyla geçmişi ve geleceği de kuşatabilir. (…). İkinci âlem ise, varlığını idrâk edebileceğimiz anacak bilgisine hiçbir zaman sahip olamayacağımız mutlak gayb ile hem varlığını hem de bilgisini nübüvvet (peygamberlik) yoluyla elde edebileceğimiz mukayyet (kayıtlanmış) gayb olarak ikiye ayrılabilir. (…) Bu tarz gayba en güzel örnek âhiret hayatı ve içeriğine ilişkin nebevî (peygambere ait) haberlerdir.

Mutlak gayb’ın varlığı ise bizâtihi insanın bilgisine erişebildiği mahsûs bir gerçekliğin temsillerinden hareketle aklî bir şekilde idrâk edilebilir. Bu nedenle özel bir makuliyet alanı oluşturur. Ancak bizâtihi kendiliği insan bilgisine kapalıdır. (…) Din dilinde mutlak gayb ile imkân olarak irtibatın en önemli özelliği köktenci bir şekilde ferdî bir ikrâra dayanmasıdır. Bu irtibat, Mutlak Gayb ile bir ferd olarak insan arasında yapılan bir akd ilişkisidir ki, bunun insânî temessülü akîde adını alır. Bu nedenle akîde, bir ferd olarak insanın kend’öz’ünün Mutlak Gayb ile yaptığı akde yani sözleşmeye alem (nişan,alâmet) olmuştur; ve yalnızca bu irtibatın özel bir adıdır. (…)” (s.47-49 arasından)


No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked