“Dikkatinizi insan varlığı tabirine çevirmenizi beklerim”

 

İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında NASIL OLUYOR DA KONUŞMAK TARİH BİLİNCİNİN KENDİ OLUYOR? başlığıyla çıkan 20 Cemaziyelevvel 1444 (21 Aralık 2022) tarihli yazısının (istiklalmarsidernegi.org.tr/ısmetozel?Id=153&Ktld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının birinci paragrafının ortalarından bir cümlenin alıntısı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“ ‘Konuşmak’ diyorum. Dil demiyorum, lisan demiyorum, lügat demiyorum. Yani insan varlığının şu veya bu durumda, şu veya bu şartlar altında doğurup, besleyip büyüttüğü geometrik ruh yapılarından değil, doğrudan insan varlığından akseden ifade-i meramdan bahsediyorum. (Başlığı alıntı olarak teşkil eden cümle burada.) Bende bu tabir modernlik özentisi bir dilin gereği olarak belirmeyip beşerden insanlığa doğru olan yolculuğa telmihtir. (…)

Türkçe haricinde herhangi bir dilde konuşmak gibi bir mastar olduğuna ihtimal vermiyorum. Eğer öyle bir şey varsa Türk milletinin mayası konuşmaktan başka bir şey değildir. (…) Ömrün bütün hazzını at sırtında bulunmaktan alan Türk milleti atından konuşmak için inerdi. (…) Demek ki konuşma sağduyu sahibi kişiler arasında hassaten vuku bulur. Ne gaye güdülür konuşmak suretiyle? Sağlıklı sonucun nasıl bulunacağı konuşmanın konusudur.

‘Roma locuta, causa finita’. (Roma konuştu, dava bitti). Antik âlemin yükseldiği zirve budur. Yani insan hayatının intizama riayet ederek devam etmesi için konuşanın gücü temsil etme şartı vardır. (…) Bu zirveden bakış insanlık hayrına bir şeyler düşünmemize sebep olsaydı bugün dünya şimdikinden çok daha huzurlu bir dünya olurdu. Olmadı ve olmasına da imkân yok. İmkânı modernlik tüketti. (…) Batı medeniyeti varılacak noktayı hesaplama gücü gösteremeyen bir güç şekliyle dünyada vücut buldu. İşte bu günümüz dünyasının sırlarını çözmede kilit noktasıdır. (…) Kıyametin kopmasına çanak tuttuğumuzu itiraf kimin işine gelir?

(…) Muarız taraflardan biri dediğim dedik, çaldığım düdük diyecekse konuşmağa başlamak bazı kötü niyetlerin kendisine alan bulmasına meydan vermektir. (…) Hangi zemin üzerinde konuşacağız? (…) Meselenin ciddiyetine vakıf olanlar Türkçenin ele geçmiş en sağlam zemin olduğunu bilir. Onlar Türkçenin kaybolmağa yüz tutmuş diller listesinde yer aldığını da bilir. (…) Türk sanatı dünya sanatının bir açığını kapattığı farz edilen durumlarda ancak kendini savunabildi. Kendini hiçbir bakımdan savunamaz duruma düşürülen ise olağanüstü ve benzersiz bir okuma-yazma geleneğinden beslenen Türk musikisidir.

Konuşma Türk olgunluğunun nişanesidir. (…) Bu akıl almaz düşüşte devletin payı ihmal edilemeyecek büyüklüktedir. Türk milletinin hor görülüşünde devletin payı öylesine büyüktür ki Rusya ve Japonya dâhil empryalist güçler Çin’in Hristiyanlaşması karşısında mücadele eden Müslümanlara karşı ki bunlar bazen Boxer veya Haklı yumruklar, Kansu Cengaverleri olarak anılır, Türkiye’den destek talep ettiler. (…) Aslında Çin’i felaketten felakete sürükleyen güçlerin yanında yer almak kediye ciğer emanet etmek gibi bir şeydi. Türkiye hâlen bu emanetten gurur duyduğuna inanan insanların ülkesidir. Türkiye’de bir kültür bunalımı, bir kültür kargaşası, bir kültür uzlaşmazlığı vardır. (…)”


No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked