Lütuf Mertebesi (el-Latîf İlâhî İsmi)
Lütuf bir gizlilik / Lütufta zuhur yok / Varlığım O’nunla ortaya çıktı / İşler O’nunla gurur / Sen el-Latif’in kulu ol / O işlerden haberdar olanın / Allah’ın dini kolaylık / Arzuyla güçleşir din / Muhalif olma veya arzuna uyma / En büyük hayır budur / Sözümü anlayan kişi / Gerçeği görendir
Bu mertebenin sahibi Abdüllatif diye isimlendirilir. Allah’ın lütfunun idraklerden gizli kalmasının nedeni şiddetle zuhurudur. Her göz onu görür, her göz o nurla bakar. Gören her gözde görme gücü Allah’tır. Burada fayda ancak bu gerçeği bilen, zevk ve müşahede yoluyla anlayana aittir. Burada taklit müşahedenin yerini alamaz. Sadece O vardır ve başkasından ayrışmamıştır. Zaten başkası yoktur ki, Allah ondan ayrılsın! Kimden gizlenecektir ki? Başkası mı var?
“Lütfun bir hükmü yok / Onun hükmü sen var olunca / Kalpte onun hükmü var / Düşünürsen, gam şeklinde bir hüküm / Orada değilsin sen, bana söyle: / Hükmünü kim belirler?/ Ondan bir bulut gelir / Kalplerin üzerine ve karanlıklar / Hayret akar durur / Ey kullarım! Benim kadrimi bilmedi / İsimlerim nerede, hükmüm nerede! / Yasağım nerede, emrim nerede! / Beni murakabe edin ki beni bulun / Varlığın gizli yerlerinde / Benim var olmam kaçınılmaz / Bu nedenle emrim sana emretti”
“Bu mertebenin sahibi Abdüllatif diye isimlendirilir. Allah’ın lütfunun idraklerden gizli kalmasının nedeni şiddetle zuhurudur. Her göz onu görür, her göz o nurla bakar. Gören her gözde görme gücü Allah’tır. Burada fayda ancak bu gerçeği bilen, zevk ve müşahede yoluyla anlayana aittir. Burada taklit müşahedenin yerini alamaz. Sadece O vardır ve başkasından ayrışmamıştır. Zaten başkası yoktur ki, Allah ondan ayrılsın! Kimden gizlenecektir ki? Başkası mı var?”
“ ‘Peygambere itaat eden hiç kuşkusuz Allah’a itaat etmiştir.’ (En-Nisa 4/80) Bu ilahî lütfun her şeye yayılışının ne kadar sırlı olduğuna bakınız! Onun hükmü bu kesafet içinde nasıl ortaya çıkmış, peygambere itaatin O’na itaat anlamına geldiğini açıklamıştır. ‘Sana biat edenler Allah’a biat etmiştir.’ (El-fetih 48/10) Hacer-i esved biat edilsin diye Allah’ın sağ elidir ve Allah onu kendisinde iddia ortaya çıkmasın diye taşa yerleştirmiştir. Hacer-i esved’e biat saf ve ihlaslı biattır; kim ona biat ederse, Allah’a biat etmiş olur. Gözün müşahede ettiğine bakınız! İmanın müşahede ettiğine bakınız! Kim iman gözüyle bakarsa, latifin kesife sirayetinin gücünü görür. (…) Ona ulaşan latif kendisinden çıkmış olduğu kesifin aynısıdır. Bunu tanımlarda açıklar. (…) Toplam cevherin kendisidir, fakat onların varlığı yoktur! (…) Bu mertebede de durum böyledir. Hak vardır. Hak zuhur ettiğinde ise halk olur; el-Latif’in mertebesinin hükmü halkın (yaratılmış) varlığıyla ortaya çıkabilir. (…) Gölgenin çekilmesi ve uzatılmasında da bir latiflik vardır. (…) Bu nedenle Allah gölgeyi kendisini bilmenin delili yaparak ‘Görmez misin ki Rabbin gölgeyi nasıl da uzatır!(el-Furkan 25/45) der. Göz halden hâle gölgenin uzamasını göremez. Başka bir ifadeyle yer değiştirmesini görse bile gölgenin hareketini göremez. (…) Aynı şey gölgenin dönüşünde geçerlidir. Bu durum ‘Onu kendimize kolayca çekeriz’ (el-Furkan 25/46) âyetinde belirtilir. (…) Hak halkın suretiyle zuhur etmiştir. O’nda dilediğinde izhar ettiği, dilediğinde çekip dürdüğü gölge vardır. Fakat güneş ona delil kılınmış, delilin tamamlığına değinilmemiştir. Bu ise gölgenin kendisinden uzayıp çıktığı cismin yoğunluğudur. Bütün bunlarla birlikte gölgenin uzaması gerçekleşir. (…) Bütün bu durumlarda varlık birdir. Bundan daha latif ve sırlı bir şey olabilir mi? (…)” (Fütûhât-ı Mekkiyye, c.16, s.322-323-324-325)
No Comments