Tasavvuf düşüncesi/Makaleler- Konferanslar I
Mahmud Erol Kılıç’ın bu kitabından(SUFİ KİTAP, 2.Baskı:2014) yer yer yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“İsimler müsemma ile irtibatlıdırlar. Her ismin bir manası vardır. İsmin manası, o ismin bâtınıdır, ismin rûhudur, içidir. İsim ise o mananın zâhiridir, dışıdır, cesedidir. (…) İsimler aslında birer kelimeden ibarettir; Rahmân, Rahîm, Latîf gibi. Fakat örneğin ‘Latîf’ isminin mahiyetindeki mana letâfet olup, bu ismin devamlı sûrette tekrar edilmesi durumunda insanda söz konusu esmanın (ismin çoğulu) mahiyetindeki mana açığa çıkar. Bu sebeple dervişlerin bir ismi veya bazı isimleri özel olarak ve bazı adetlerde zikretmesi istenilir. Yine Kur’ân-ı Kerîm’de geçen ‘Allah’ı çokça anınız, zikrediniz.’ (Ahzab, 33/41) âyetini kendilerine sertâc (baştâcı -a.a.-) etmişlerdir.” (s.13)
“Peygamberler ve velîler insanda var olmayan bir şeyi, insana dışardan yükleyen kimseler değillerdir. Peygamber bile inat eden, direnen, ben yapmayacağım diyen bir insanı ikna edememiştir. Bu konuda âyet inmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) o kadar üzülmüştür ki, Allah (cc), ‘Hayır, sen üzülme.Sen onlar üzerine zorlayıcı değilsin.’(Gaşiye, 88/22) Sen sadece sistemi göstericisin, buyurmuştur. Bu açıdan bir velî ve bilge kişi, bu farkındalık ve idrak derslerini geçerek kendi sistemini çalıştırmaya başlamış insan-ı kâmildir. Velî ve bilge kişiler, diğer kişilere kendi içlerinde var olan programı çalıştırmaları konusunda yardım ederler. Ve bu, insanlık tarihi kadar eski bir konudur. (..)” (s.21)
“(…) Tasavvufta manevî fakirlik denilen bir olgu vardır. Sadece ve sadece zengin olan O’dur. ‘Yalnız zengin olan benim’ (Muhammed, 47/38) diyor Allah. Hakikatte, bir başka şeye ihtiyaç duymayan varlğa ‘zengin’ denir. (…) O’nun haricinde, siz ne olursanız olun, fakirsiniz; fakir, yani O’na muhtaçsınız. Peygamber Efendimiz diyor ki, ‘Benim en büyük şerefim, O’na (c.c.) muhtaç olmamdır.’ (El-fakru fahrî hadisinin mana tercümesidir. Muhtaç olduğu yaratıcı çok yüce bir varlık olduğu için ondan zevk alıyor.” (s.21)
“Peygamber Efendimiz, öldürülmüş bir kâfirin cesedini hafifçe tekmeleyen bir kişi gördüğünde mani olmuştur.Ve çok şiddetli bir şekilde kızmıştır. ‘Hayır, böyle yapmayın. Bu ceset yeryüzünde hayatta iken bize mani idi ve kâfirdi (kâfir: Allah’ı, O’nun dinini, peygamberini, meleklerini vs. inkâr eden). Fakat şu an kutsaldır artık.’ Onun cenazesi tekrar toprağa tevdî edilir, ona gereken hürmet gösterilir. Bir gayr-i müslim cenazesi geçerken bile ayağa kalkardı Peygamber Efendimiz (sav). Bu durum o cenazenin artık aslına rücû ettiği (döndüğü -a.a.-) anlamındadır. Buradan şunu anlıyoruz: İnsanın halifeliği dünyevî ölçülerde değil, daha geniş düşünülmesi gereken ilâhî bir durumdur.”(s.22)
No Comments