“Allah’ın evvelâ (ilk olarak) yarattığı akıldır; Allah’ın evvelâ yarattığı kalemdir; Allah’ın evvelâ yarattığı, yâ Câbir, Peygamberi’nin nûrudur.”

 

Abdülkerîm el- Cîlî’nin(d.H.767- v.826 veya 832) İNSÂN-I KÂMİL isimli eserini Abdülaziz Mecdi Tolun (m. 1865-1941) Harf Devrimi öncesi Türkçe’ye tercüme etmiş; Yrd. Doç. Dr. (merhûm) Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli ve Abdullah Kartal eseri günümüz Türkçesi ile yayına hazırlamışlardır (İZ Yayıncılık, 4. baskı; 2015). Bu eserin birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak. İlk alıntı da bu yazının başlığını teşkil eden hadîslerin manâları.

“Bir zaman şark ciheti garîblerinden biri ile Cenâb-ı Hak bana mülâkat nasîb etti. (Garîb, hakikat lisanında kevnî (kozmik) şeylerden, manevî hâller ve makamlardan soyutlanarak, sırf hakikate dâhil olan zât-ı âlîye denir. Bu mertebeye varan zâtlar hem her şeyden soyutlanmış, hem her şeyle kayıdlanmışdır. Böyle olan zevât (zâtlar), sırlarını başkasına anlatmağa kâdir olamadığından insanlar arasında garîb düşmüştür.) O zât samedâniyyet (Allah’a ve O’nun ezelî kuvvet ve kudretine mensup olma) yaşmağıyla ağzını kapamış, ahadiyyet (özellikle Allah’ın birliği) gömleğine bürünmüş, celâl kapanını giyinmiş , cemâl güzelliği tâcıyla taclanmış bir zât idi. Kemâl diliyle selâm verdi; selâmına hayır dua ile mukabele ettim.

“Sen sevdiğini hidâyet edemezsin; fakat Cenâb-ı Hak istediğini hidâyet eder.” manâsına olan (Kasas, 27/56) âyeti ile; “Sen elbette sırât-ı müstakîme (dosdoğru yola) hidâyet edersin “ manâsında olan (Şûrâ, 42/52) âyeti. Kezâ manâları “Allah’ın evvelâ halk ettiği akıldır; Allah’ın evvelâ halk ettiği kalemdir; Allah’ın evvelâ halk ettiği yâ Câbir Peygamber’inin nûrudur.” Bunlar birbirine mukabil gelmiştir. Bu gibi mukabil meselelerde yönlerin en güzeli, kusursuza en yakını ne ise oraya yüklenmeyle manâ veririz.

“Peygamberimiz için olmayıp da, Allah için olan hidâyet, Allah’ın zâtına hidâyettir. Peygamberimiz için olan hidâyet, Hakk’a ulaştıran yola hidâyettir” deriz.

Bu düzenlemede maksadım: Ey kitabımı mütâlaa eden zât! Seni tek yöne bakmayla çok yönlerden örtülü olanların vartasından çıkarmak ve bu kitapta benim dilim üzerine, Cenâb-ı Hakk’ın yerine getirdiği sözleri güzel idrak ederek savâb yolunu bulup tebliğ edilen bir hâle erişmiş olmaklığını kolaylaştırmak içindir. Ve Tevfik Allahtandır.

İnsanı hakîkatte hayrette bırakan ve kimsenin görmediği büyük beyaz bir kuştan ibâret olan o Ankâ’nın, altıyüz kanadı ve yukarıya yükselmek için bin aded uçma âleti vardır. Harâm onun yanında mübâhdır. İsmi Seffâh İbn Seffâh’dır. Kanatları üzerine güzel isimler yazılmıştır. (…) Yine dedim ki: “Bu kuşun yeri neresidir?” Cevâben dedi ki: “Vüs’at ve kudret madeniyle hayret mekânındadır.” (…) Bu mülâkâtı rivâyet eden Abdülkerîm der ki: “O zât-ı âlî’ye farz olan emir ve mühürlenmiş kâse nedir?” diye sordum. Bu suale karşı arab lisanından başka bir lisan ile konuşarak sert söz söyledi. (…) Sıddîk-ı Ekber’in “İdrâkden aczi idrâk, bir tür idrâktir.” demesi yerindedir. Diğer bir rivâyette Hz. Ebû Bekir manâ olarak “İdrâke ulaşmaktan acz idrâktir” demiştir.

Cenâb-Hak Kur’ân’da “Allah sizi ve sizin fiillerinizi yaratmıştır.” (Saffât, 37/96) buyurmuştur.

“Hak bir kimseye ‘Allah’ ismiyle tecellî ederse, o kimse nefsinden fâni olur.”

“Kâmil insan, ilâhî isimlerin hepsine mazhardır.”

“Hakk’ın isimleri ve sıfatlarının hepsini insan yüklendi.”

” Hakk’ı hiçbir şey kapsayıcı olamaz.”

“Himmet, Cenâb-ı Hakk’ın insana va’d ettiği en kıymetli şeydir.”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked