Ahmet Aksay Posts

Abdülkerîm el-Cîlî’nin “İnsân-ı Kâmil” adlı eserinden (mütercim: Abdülaziz Mecdi Tolun; yayına hazırlayanlar: merhûm Yrd.Doç.Dr. SelçukEraydın, Ekrem Demirli, Abdullah Kartal; İz Yayıncılık, 4.Baskı 2015) alıntılar

 

“Her insanın bi’l-kuvve (potansiyel olarak) sahip olduğu bu imkân (bir sufinin ‘Allah’ı iki zıddı cem etmesi üzerine bildim’ sözünün işaret ettiği gerçek), sadece İnsân-ı Kâmil için bi’l-fiil mümkündür.” (s.17)

“Evvelâ Cenâb-ı Hakk’ın esmâsından bahs edeceğiz. Çünkü Cenâb-ı Hakk’a delâlet eden, esmâdır.” (s.32)

“Îmân ve teslimden başka ma’rifet yolu yoktur.” (s.33)

“Kur’ân ile, ahâdis ile teyid edilmiş olmayan her ilim dalâlettir; fakat onun teyid edenini ve delilini mütâlaa edenin bulamaması noktasından değil. (…) Onu zâtî himmetinle idrâke muktedir olamazsın. Bu güç yokluğuyla zannedersin ki, Allah’ın kitabı ile yâhut hadis ile o bahis teyid edilmiş değildir. Bunun için yukarıda dediğimiz gibi en doğru yol, teslimiyet ve inkârsız amel yokluğudur. İlâhî lutuf sana yardımcı oluncaya kadar sabr edersin.” (s.33-34)

Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-II’den iman, akıl, zevk, kalb ile ilâhî sıfatlar ve isimler hakkında alıntılar

 

Muhyiddin İbn İbnu’l Arabî’nin ünlü eserlerinden biri olan bu eserin tercüme ve şerhi Ahmed Avni Konuk’a aittir. Hazırlayanlar ise Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve merhûm Dr. Selçuk Eraydın’dır. Bu kıymetli eserin bu cildi M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yayınları arasında (7. Baskı, İstanbul-2017) çıkmıştır.

“Îman, kelime-i tevhid’in ilk manâsını ‘akıl’la değil, ‘kalb’ ile tasdik demek olduğuna göre, diğer manâlarına terakki edebilmek de ‘kalb’ sâyesinde gerçekleşeceği mutasavvıfların sözlerinden anlaşılmaktadır. Fakat bu ‘kalb ile tasdik’ ve ‘kalb ile marifet’in ötesinde bir dereceden daha söz edilmektedir ki, o da tevhidin bütün manâlarının ‘zevk’ edilmesidir. (…)” (s.10)

“Varlıklar âlemindeki ‘şeyler’ ilâhî isimlerin ‘mazhar’ları yâni zuhur yerleridir. ‘Şey’ zâhir olduğu vakit ilâhî isim onda bâtın, ilâhî sıfat ise bu isimde bâtın ve Zât da bu sıfatta bâtın durumdadır. Şu halde ‘şey’ görüldüğü halde ‘isim’, ‘sıfat’ ve ‘Zât’ müşahede edilmemektedir.” (s. 24)

Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi II’den (te’lif:Muhyiddin İbnu’l Arabî, şerh:Ahmed Avni Konuk, hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı- merhum Dr. Selçuk Eraydın, M.Ü.İFAV, 7.Baskı 2017) alıntılar

 

“ ‘Zevk’, ‘keşf’ ve ‘şuhûd’ ehli olan kimselerin ifade ve açıklamalarına göre ‘Vücûd’ (Varlık) birdir; o da Hakk’ın vücûdudur. Bu makalede ‘vücûdun birliği’ ve ‘vücûdda ortaklığın olmadığı’ konusunu tezadlı, birbirine zıd ve mütekabil olan ifadeler bakımından ele alıp kısaca incelemeyi düşünüyoruz. (…) Vahdet-i vücûd anlayışını bu yönden incelerken insanın hissî ve aklî idrâkine göre varlıkta ‘ikilik’ olduğu yani Hakk’ın vücûdu ile mahlukların varlığının ayrı ayrı mevcud olduğu kanaatini ifade eden ‘gayriyyet’ mefhumu ve bu iki varlığın ‘hakikatte’ birbirinin her yönden / bakımdan gayri olmayıp, Hakk’ın vücûdunun mahlukun varlığının ‘ayn’ı yani hakikati ve ‘zât’ı olduğunu ifade eden ‘ayniyet’ mefhumu hakkında şunu hatırlatmak yerinde olacaktır ki, ‘vücûdda ayniyet’, mü’min insanın aklî ve hissî olan ‘gayriyet’ duygusundan, tasavvufî usûl ve terbiye yoluyla, sâlikin derece derece yükselerek ulaştığı bir idrâk, ‘vecd’ ve ‘zevk’dir. (…) Mutasavvıflar da ‘ayniyet’ idrâkine ulaşmadan önce, mü’min olarak, elbette ‘gayriyet’ mevcut olduğu kanaatini taşıyorlardı. Molla Câmî’nin meşhur rubâisinin manzum tercümesinin Ben bilmez idim gizli ayân hep sen imişsin mısrâındaki ‘ben bilmez idim’ bu duygunun ifadesidir. (…) (s.10-11)

İki yazıdan alıntılar olarak birer bölüm

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif’in (Kasım 2022/ Sayı 6 Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı) bu sayısından iki ilahiyatçı akademisyenin yazılarından birer bölüm alıntılanarak bu yazı oluşturulmuştur.

“Günümüze, insana ve insan tecrübesine doğalcı (natüralist) ve içkinci (immanentist) bakmak o kadar yaygınlaşmıştır ki, bunun aksine bir düşünüşün bilim, sanat, siyaset, ahlâk vb. alanlar için ne anlam ifade ettiği veya edebileceği sorgulanır hâle gelmiştir. İnsan, tüm farklılıklarına ve üstünlüklerine rağmen, canlılardan bir canlı, türlerden bir tür olmanın ötesinde bir anlama sahip midir? Ya da böyle bir anlama sahipse bu hâl içinde yaşadığımız doğal ortamdaki varoluşumuz ve etkileşimlerimiz için ne anlam ifade eder?

“Dikkatinizi insan varlığı tabirine çevirmenizi beklerim”

 

İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında NASIL OLUYOR DA KONUŞMAK TARİH BİLİNCİNİN KENDİ OLUYOR? başlığıyla çıkan 20 Cemaziyelevvel 1444 (21 Aralık 2022) tarihli yazısının (istiklalmarsidernegi.org.tr/ısmetozel?Id=153&Ktld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki o yazının birinci paragrafının ortalarından bir cümlenin alıntısı olarak bu yazının başlığını teşkil ediyor) oluşturacak bu yazıyı.

“ ‘Konuşmak’ diyorum. Dil demiyorum, lisan demiyorum, lügat demiyorum. Yani insan varlığının şu veya bu durumda, şu veya bu şartlar altında doğurup, besleyip büyüttüğü geometrik ruh yapılarından değil, doğrudan insan varlığından akseden ifade-i meramdan bahsediyorum. (Başlığı alıntı olarak teşkil eden cümle burada.) Bende bu tabir modernlik özentisi bir dilin gereği olarak belirmeyip beşerden insanlığa doğru olan yolculuğa telmihtir. (…)