Ahmet Aksay Posts

Ömer Türker’in “Haz, İktidar ve Tüketim Kıskacında Modern İnsan” yazısından alıntılar

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif’de (Kasım 2022, s.84-93) bu başlık altında çıkan yazıdan yapacağım bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Düşünce tarihinin ana konularından biri insandır. Tüm bilim ve düşünce geleneklerinde ortak bir sorunlar öbeği olduğu hatta çeşitli yollardan birbiriyle irtibatlı olan muhtelif geleneklerde bir sorun sürekliliği bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda tüm geleneklerde (i) insanın yapısı yani ruh-beden ayrımı ve ilişkisi, (ii) insan idrâkinin mahiyeti ve sınırları, (iii) insan yetkinliğinin ne olduğu ve hangi şartlarda gerçekleşeceği, (iv) insanın güçleri arasındaki ilişki, hiyerarşi ve denge sorunu, (v) bu soruna bağlı haz meselesinin neredeyse aynı canlılıkta ele alındığı söylenebilir. (…) Yunan, İslam ve Batı medeniyetleri gibi çağlar boyunca etkinliğini sürdüren gelenekler farklı dönemler içermektedir ve bu dönemlerde merkezî sorunlar da değişikliğe uğrar.

Mahmud Erol Kılıç’ın “tasavvuf düşüncesi Makaleler-Konferanslar I” kitabından (Sufi Kitap 1. – 2.Baskı:Kasım-Aralık 2014) alıntılar

 

“(…) İsimler konusunu manevî açıdan yorumlayan Gazzâlî, Muhyiddin İbn Arabî gibi İslâm ârifleri, isimlerin aslında bizim şu an içinde bulunmuş olduğumuz, adına görülürler âlemi, şehadet âlemi denilen âlemin yapı taşları olduğunu ve bütün yaratılışın bu isimler üzerine bina edildiğini, aslında bilim adamı ve fizikçi denilen kimselerin bu isimler arasındaki irtibatı bulmaya çalışan veya keşfeden kişiler olduğunu söylemişlerdir. Şöyle bir hiyerarşiyi, bir derecelendirmeyi veya iniş-çıkışı gözümüzün önünde canlandırabiliriz: Allah; Allah’ın bir zâtı var, Allah’ın sıfatları var, bir de isimleri var. Allah’ın zâtını bilebilmemiz bizim bu kayıtlı, sınırlı, perdeli aklımızla ne dereceye kadar mümkündür?

İbrahim Kalın’ın “Barbar Modern Medenî /Medeniyet Üzerine Notlar” kitabından (İnsan Yayınları,1.Baskı 2018) alıntılar

 

“Medeniyet kavramı 21. Yüzyılda anlamını hâlâ muhafaza ediyor mu? Bu soruya sağlıklı cevap verebilmek için fikrî-kültürel ve siyasî -toplumsal iki tahlil düzlemini akılda tutarak bir durum muhasebesi yapmamız gerekiyor. Siyasî-toplumsal düzlemde küreselleşme, Westphalian ulus-devlet sistemi, liberalizm, devlet-dışı aktörler ve anlık iletişim çağında, medeniyet kavramı tartışmalı bir nitelik kazanmıştır. Modernleşme ve küreselleşme ve yeni iletişim araçlarının din, kültür, gelenek ve medeniyet gibi kavramları zayıflatan bir etkiye sahip olduğu konusunda genel bir mutabakattan söz edebiliriz. (…) Rölativizm ve çoğul hakikat iddiaları, dinlerin ve geleneksel medeniyetlerin tek tanrı inancına, hakikatin ve ahlakın merkezîliğine ve varlık hiyerarşisine dayalı inanç sistemlerine meydan okumaktadır. Varlığın ve hayatın anlamını inşa etme iddiasında bulunan bireycilik, hazcılık, sekülerizm, agnostisizm, materyalizm, spiritizm, ulusçuluk, liberalizm ve sosyalizm gibi akımlar, modernite öncesi toplumların metafizik bir atıf çerçevesinde temellendirdiği varlık tasavvurunu ve yaşam felsefesini reddetmektedir. Modernitenin ve küreselleşmenin tetiklediği yeni sosyo-kültürel ve siyasî dinamikler, medeniyet gibi büyük kavramları yetersiz, yersiz yahut işlevsiz hale getirmektedir. Fakat küreselleşme paradoksal bir şekilde medeniyet idrakini güçlendiren bir etkiye de sahip. Küreselleşmenin nesnesi ve alıcısı durumunda olan toplumlar, küreselleşme dalgası karşısında muhkem bir direniş hattı ve emin bir liman oluşturmak için, kendi tarihlerine ve hafızalarına başvurma ihtiyacı hissediyorlar. Zira küreselleşme sahih ve derinliği olan kimlikler inşasından ziyade, Batılı değer, meta ve sembollerin tedavüle girmesi ve Batı-dışı toplumlara taşınması sürecini ifade ediyor.” (s. 9-10)

“Beşerden insana doğru yol almağı seçmişsek şerefimize bu yolda sahip çıkıyoruz demektir.”

 

İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında FERDİN BİLİNÇALTI başlığıyla çıkan 6 Cemaziyelevvel 1444 (30 Kasım 2022) tarihli yazısının (istiklalmarsidernegi.org.tr/ısmetozel?Id=137&katıd=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamaların (bunlardan ilki o yazının beşinci paragrafından bir cümle olup bu yazının başlığını teşkil etmekte) oluşturacağı bir yazı olacak bu.

“(…)Kabahati ne kadar başkalarında arıyorsak o kadar modern sayılırız.(…) Bizi kolayca modernliğin kucağına çeken benmerkezci düşünceden başkası değildir. (…)

Ruh hastalarının tedavisinde bir ferde, Freud’a söz düştüğünde her şey olup bitmişti. (…) Kozmologya açısından bakınca insan merkezden fırlatılıp atılmıştı. Bu atılmışlık Darwin’le pekişti. (…) Âdem ile Havva birer mitologya kahramanı kılığına sokuldu. (…)

İlhan Kutluer’in “Yitirilmiş Hikmeti Ararken” isimli kitabından ‘Üç Metafizik Perspektif’ başlıklı yazısının birkaç yerinden alıntılar

 

“Kur’ân-ı Kerîm’in İslâm medeniyeti tarihinde göz alıcı bir entelektüel geleneğin çiçeklenmesini mümkün kılan faktörlerin başında gelmesi üç sebepten ötürüdür. Bunlardan ilki Kur’ân’ın insanı yalnızca bir ahlâk varlığı olarak değil, aynı zamanda entelektüel varlık olarak tanımlayan bir kitap olmasıdır. İnsana entelektüel güçler verildiğini belirten bu ilâhî metin, böylece insana entelektüel vazifeler yüklemiş olmaktadır. (…) Kur’ân’ın hitâbına muhatap olmak mademki insanın akıl sahibi olmasıyla ilgilidir, eğer akıl sahibi olmasaydı yükümlülük de imkânsız olacaktı madem, insan nasıl genel olarak erdem peşinde olma gibi bir vazife üstlenmiş ise hakikat peşinde olmak gibi bir vazifeyi de üstlenmiş olmaktadır. Kur’ân durmaksızın insana akletme gücünü hatırlatmakta onu entelektüel sorumluluğa çağırmakta ve bu yönde dikkat çekici teşviklerde bulunmaktadır. Demek ki Kur’ân insan tanımıyla entelektüel tazammunlarının (kapsamlar) ilkini ortaya koymuş olmaktadır. (s.68-69)