“(…) Gazete manşetlerine bakın, yüksek volümlü söylevlere bakın, önemli günler için kurduğumuz cümlelere bakın, duygularımızı yansıtan ifadelere bakın, tartışırken dile getirdiğimiz fikirlere, çeşitli mecralarda ardı ardına eklediğimiz paylaşımlara bakın… Bütün bunlar daha önce de ayniyle işittiğimiz şeyler değil mi? (…) Sanki daha önce bin kez seyrettiğim bir filmi bin birinci kez izliyor gibiyim.
(…) Belki sürekli ve döngüsel biçimde hep aynı şeyi, hep aynı günü, hayatın hep aynı versiyonunu kendimize mecbur ettiğimizden…
Ömer Türker’in bu başlık altında 2 aylık düşünce dergisi olan Teklif’te ( Mayıs 2022 /sayı 3) çıkan yazısının başlarından yapacağım bazı alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.
“(…) Bir yönüyle özgürlük, yalnızca bilinç ve irade sahibi bir varlık olarak insanın kendisiyle ilgilidir ve nesnelerinden bağımsız olarak ele alınabilir. Bu açıdan bakıldığında insanın, en genel seviyede, yapılması muhtemel fiillerden veya terklerden birini diğerlerine ikinci bir farkındalıkla tercih edebildiği için özgür olan bir varlık olduğu söylenebilir. (…) Filozofların evvelî bilgiler ve kelamcıların mübtede bilgiler dediği ‘bir şey ya var ya yoktur’, ‘Bir şeye eşit şeyler birbirlerine eşittirler’, ‘Bütün parçadan büyüktür’ gibi varlık ve miktarla ilgili olup tüm bilgilerin temelini oluşturan ve herhangi bir duyu idrâkine indirgenemeyen bilgiler, insanda ikinci bir farkındalığı bilfiil hale getirir. Bu farkındalık, herhangi bir tercihte bulunurken o tercihle ilgili yarar veya zarar kavrayışının vüs’atini anlık ihtiyacın ve tatminin ötesine taşır. Özgürlüğün mayalandığı ve hem insânî hem de ilâhî olanı içerecek şekilde teşekkül ettiği rahim tam olarak budur. (…)
İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde “Yazdıklarımın Soluklanma Vakti” üst-başlığı altında çıkan “Sar Baştan Cumhuriyet” başlıklı yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=86&KatId=5) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan (bunlardan biri de başlığı teşkil ediyor) oluşacak bu yazı ile niyetim ve amacım iyi yazı okuma merakı olanları o yazının çıkmış olduğundan haberdar etmektir.
” Tarih tekerrür etmemiştir. Tarih ne şeklen herhangi bir yüzüyle, ne de mânâ itibariyle herhangi bir biçimde tekerrür edecek. Ne var ki, bazı şeylerin vaktinin gelmesinin önüne de kimse geçemeyecek. (…)
Bugün ise Türk topraklarında sağduyu adını verdiğimiz şey Türk olmağı ciddi bir nakîsa olarak algılamaktadır.
(…) Türk olmak hiçbir etnik zümrenin baskınlığından güç devşirmedi. Baskınlık dört hak mezhebe yaşama alanı sağlayan Sünniliğin, Sünni insan ilişkilerinin tekelindeydi. (…)
Eğer III. Selim “yarı zamanlı Padişah” idiyse diğer yarıyı dolduran kimdi? Başını İngilizlerin çektiği emperyalist güçler (finans dünyasının kabadayıları) diğer yarının işlerini üzerlerine almışlardı. (…)
(…) Benden aldığınız tarih haberlerinin resmî tarihle uyum göstermediğini biliyorum. Niçin bu uyumsuzluk? Çünkü ben ne yazıyorsam Türklerin büyük uykularından uyanacağı günün beklentisi içinde yazıyorum. Resmî tarih ise Türkleri kaç zaman uyku halinde koruyabilirse Dünya Sistemi’ni o derecede kâr eder durumda tutabileceği itkisiyle faaliyet gösteriyor. (…)
Niçin tatil günlerini resmi ve dini bayramlar olarak ikiye ayırmışız? Çünkü dini bayramları yok sayacak olursak Türk olmağı hesap dışı tutmuş olacağız. (…)
Dini olanla resmi olanı uzlaştırmak biz Türklerin beynelmilel ortamda bir yer almamıza imkân verdi. (…)
İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portali ismet Özel köşesinde “Yazdıklarımın Soluklanma Vakti” üst-başlığı altında çıkan “Dokunmak” başlıklı, 6 Zilhicce 1442 (16 Temmuz 2021) tarihli yazısından (istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=81&Katld=5) yer yer bazı cümleleri alıntılamamdan ibaret olacak bu yazı. İlk alıntı da bu yazının başlığını teşkil ediyor.
(Başlıktaki alıntının devamı:) “Olmalıyız ki onlarla savaşmanın sonuç verecek yollarını keşfedebilelim. Yani toplumları birbirinden bu iki unsurun ayırır hale getirmesine ‘üst yapı’ kurumları sebep oluyor. Demek ki, alt yapının üst yapıyı belirlediğini iddia eden Marksist tezin hayat tarafından defalarca çürütüldüğüne dikkat kesilmeliyiz. (…) Boyun eğişten kurtulmanın tek yolu milletleşmektir. Kendinden vazgeçmektense dünyadan vazgeçmeği seçen insan topluluğu küreselleşmenin canına okuyacaktır. Bu olmaz da tersi vuku bulursa, yani boyun eğdirenler millet vasfı arz ederlerse şu anda maruz bırakıldığımız şiddet bir çeşit teminata kavuşur. (…) Tuhafınıza gitse de şu gerçekle yüzleşin: Şiddetin baskısını kırmak için insan tekinin elindeki yegâne imkân şiir olagelmiştir.
(…) Masallar bizi eritemezse başımıza ne gelecek? Bilinmesi gerekli şeylerin başında beşerin dile bir dokunma vasıtası işlevi yükleyişinden şiir doğduğu gelir. Kişi şiirle dokundukça insanlaşma olgusu güç kazanır. Dikkat edin şiire dokundukça demedim ‘şiirle dokundukça’ dedim.