“En büyük sermayeye yön verenlerin her türlü harcamadan para kazanma yolu türettiklerinden haberdar olmalıyız.”
İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portali ismet Özel köşesinde “Yazdıklarımın Soluklanma Vakti” üst-başlığı altında çıkan “Dokunmak” başlıklı, 6 Zilhicce 1442 (16 Temmuz 2021) tarihli yazısından (istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=81&Katld=5) yer yer bazı cümleleri alıntılamamdan ibaret olacak bu yazı. İlk alıntı da bu yazının başlığını teşkil ediyor.
(Başlıktaki alıntının devamı:) “Olmalıyız ki onlarla savaşmanın sonuç verecek yollarını keşfedebilelim. Yani toplumları birbirinden bu iki unsurun ayırır hale getirmesine ‘üst yapı’ kurumları sebep oluyor. Demek ki, alt yapının üst yapıyı belirlediğini iddia eden Marksist tezin hayat tarafından defalarca çürütüldüğüne dikkat kesilmeliyiz. (…) Boyun eğişten kurtulmanın tek yolu milletleşmektir. Kendinden vazgeçmektense dünyadan vazgeçmeği seçen insan topluluğu küreselleşmenin canına okuyacaktır. Bu olmaz da tersi vuku bulursa, yani boyun eğdirenler millet vasfı arz ederlerse şu anda maruz bırakıldığımız şiddet bir çeşit teminata kavuşur. (…) Tuhafınıza gitse de şu gerçekle yüzleşin: Şiddetin baskısını kırmak için insan tekinin elindeki yegâne imkân şiir olagelmiştir.
(…) Masallar bizi eritemezse başımıza ne gelecek? Bilinmesi gerekli şeylerin başında beşerin dile bir dokunma vasıtası işlevi yükleyişinden şiir doğduğu gelir. Kişi şiirle dokundukça insanlaşma olgusu güç kazanır. Dikkat edin şiire dokundukça demedim ‘şiirle dokundukça’ dedim.
Unutmak insan varlığımızın en işe yarar tarafını teşkil eder. Hafıza-ı beşer nisyân ile maluldür. Malul dendiğine göre beşer hafızasının bir ayıbı işaret edilmiş gibi görünüyor. Oysa unutarak zihin dünyamız kendini daha dinamik hale sokar. (…) İşinizi beşer hafızasına güvenerek yürütme yolunu benimsemişseniz sizi başarısızlık beklemektedir. Hedefinize başarıyı yerleştirdiyseniz güven duyacağınız saha beşerin değil insanın hafızası olmalıdır. (…)
Tarih yazımında belgelere güvenme, giderek sadece belgelere güvenme iddiası ve tezi tarih yazımında beşer geçmişinin, yalnızca beşer geçmişinin esas olduğuna inananların iddiası ve tezidir.
(…) Batılılaşma macerasına atıldığımızdan bu yana ömrümüzü ahlarla vahlarla geçirdik. Haçova meydan muharebesinin ne anlam taşıdığına kafa yoracak bir yüksek tabakamız yoktu. (…)
(…) Niçin yurt değil de, vatan kelimesi seçiminde bulundum? Çünkü yurt dediğimizde hayatını en elverişli şartlarda idame ettirdiğimiz yeri anlıyoruz. Oysa vatandan bahsetmek insan olarak dünyada bulunuş sebebimizle irtibatlı yerden bahsetmemiz demektir. İşte burada hayata şiirle dokunma kavramı karşımıza çıkar. Divan edebiyatı Türklerin hayata şiirle dokunmasını sağlayan bir imkândı. (…)
27 Mayıs 1960 ihtilâli hangi uğraklardan geçmiş olursa olsun Batı taklitçisi Türk şiirini çıkmaza soktu. Çıkmazın güzelliğinden bahis açan Turgut Uyar tıkılıp kaldığı yerin korkunçluğunu ‘Divan’ yayınlayarak itiraf etti. (…)
(…) Yüksek tabaka 400 yıl boyunca Batı normlarını esas almadan ne mali, ne kültürel sahada nefes alınabilecek yer olmadığı kanaatiyle ülkeyi bir zorluktan diğerine sürükledi. Bunlar bizatihi batıya mensup olmakla kalmayıp batıya ait olmağı ululayan insan müsveddeleriydi. (…)
(…) Türkler Osmanlı merkeziyetçiliği eliyle Bizans’ı tarihe havale ederek doğu-batı zıtlaşmasının hiçbir yaraya merhem olamayacağını göstermiş olmalılar. Gösterdiler mi? Hayır, çünkü bugün bunun şiirle dokunmanın bir hasadı olduğu ve olabileceği hakikatine uzak durarak yaşamağı seçmiş gibi yapıyorlar. (…) Türkler hem kendilerine, hem de ötekilerine şiirle dokunmağı başardılar. Olduysa yine olmaması için hiçbir sebep yok. Olduysa olmamış saymanın da hiçbir imkânı yok. Eğer Türklere dokunan Mevlid yerini bulamamış olsaydı ne kendinden önceki Yunus Emre’ye, ne de kendinden sonraki Karacaoğlan’a konulmağa değer bir yer bulabilecektik. “
No Comments