Fütûhât-ı Mekkiyye 11. Cilt’ten alıntılar
Muhyiddin İbn Arabî’nin bu eserini 18 cilt olarak tercüme edip yayınlanmasını (Litera Yayıncılık) sağlayan Prof. Dr. Ekrem Demirli, böylece daha önce aynı müellifin diğer ünlü eseri Fusûsu’l-Hikem’in merhûm Ahmed Avni Konuk tarafından yapılmış tercüme ve şerhini günümüz Türkçesiyle hazırlayıp yayınlanmasını (M.Ü. İFAV) sağlayan Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve merhûm Dr. Selçuk Eraydın’dan sonra ihtiyaç duyulan bu eserin tamamını da ilim ve düşünce hayâtımıza kazandırmış bulunmaktadır.
Bu eserin 11. Cildinden yer yer yapacağım, olabildiğince kısa ve öz alıntılamalardan oluşacak bu yazı.
“Müminlerin annesi Hz. Aişe’ye Hz. Peygamber’in ahlâkı sorulduğunda, ‘Onun ahlâkı Kur’an idi’ diye cevap vermiş, ardından ‘Sen en büyük ahlâk üzeresin’ (el-Kalem, 68/4) âyetini okumuştur.” (s.39)
“İşte, ey kardeşlerim! Bu dünyanın tuzaklarından uzak durun, çünkü onun tuzağının (neyin tuzak neyin ilham olduğunun) temyizi (ayrımı) güçtür. Nefisler de ondan haz alır ve dünyaya bağlandıkları için bu konuda gerçeği karıştırırlar.” (s.47)
“Takva ve korku sakınılan ismin etkisinden meydana gelir. Takvanın nedeni, Şedidü’l-ikab (cezalandırması şiddetli olan) ve es-Seriü’l-hisab (süratle hesabı gören) isimleridir ve takva sahibi böyle ilahî isimlerin hükmü ve etkisi altındadır. Allah ise o insanları kıyamette er-Rahman ismine götürür ve diğer isimlerin etkisi onlardan düşer. (…)” (s.50)
“(…) İnsanın gayb âleminde temeyyüzü (ayrılması), ona aittir. Çünkü insan bu âlemde duyunun idrak edemediği rûhu yönünden gerçek olarak farklılaşır, hayal olarak değil! O, gayb âlemindendir. Bedeniyle rûhânîleşerek gayb âleminde (oraya uygun) bedeniyle -ki bu bedeniyle irtibatlı rûhudur- gözükmek isteyebilir. Öyleyse insan gayb âleminde gözükmeye rûhânîden daha yakındır. Rûhânî ise şehâdet âleminde temessül (benzeşme) yoluyla gözükür.Fakat bu makam kazanılır ve kendisine ulaşılır. (…) İnsan gayb âleminin gücünde bulunmayan bir güce sahiptir. Çünkü insan, rûhu bakımından şehadet âlemindeki sûretinden başka bir sûrette görünme gücüne sâhiptir. (…)” (s.54)
Fîhi Mâ Fîh‘den alıntılar
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî‘nin (m.1207-1273) bu eseri Ahmed Avni Konuk(m.1868-1938) tarafından tercüme edilmiştir. Eserin yazma nüshası Konya Mevlânâ Müzesi 3895 numarada kayıtlıdır.
“Fîhi Mâ fih’ deki fasıllarda irşâd bakış noktasından son derece bol hikmetler, mesel ve misâller vardır. (…)
Hz.Mevlânâ’ya göre mesel ve misâl başka başka şeylerdir. Hak Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de misâl olarak nûrunu ‘misbâh’a ve velîlerin vücûdlarını ‘zücâc’a benzetmiştir. İşte bu benzetiş misâl içindir; gerçekte O’nun nûru kâinâta sığmaz.
Hz.Mevlânâ şükrü, nimeti fark etmek tarzında tarif eder. Nimeti fark etmemek küfrân-ı nimet (nimeti inkâr -a.a.-) olur ki, halk arasında böyle kimselere ‘nankör’ denilir. (…) Hz. Mevlânâ nakdi nakilden ayıramayanları yolunu şaşırmışlar benzetir. (…)” (s.XII-XIII)
“Hz. Mevlânâ’ya göre Kur’ân-ı Kerîm eskimeyen, zaman ve mekân sınırını aşan ve hiç tükenmeyen bir kelimetullahtır. Müslümanlar eskidikçe kendilerini hep yeni kalacak olan Kur’ân-ı Kerîm’le yenilemelidir.” (s.XIV-XV)
“(…) Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in, Bedir gazvesinden dönerken söylediği rivâyet edilen : “Küçük cihâddan büyük cihâda döndük ” hadîs-i şerifini şu tarzda yorumlamıştır: “Sûretlerin cenginde idik; sûrî düşmanlar ile cenk ediyorduk. Şimdi iyi havâtırın, yani (fikirlerin-düşüncelerin) kötü havâtırı mağlup etmesi için havâtır askerleriyle cenk edelim (havâtır: hatıralar, kalbe gelen şeyler). Mevlânâ’ya göre âdemin hayvâniyeti Hak’tan ve insâniyeti dünyadan kaçıcıdır. (…) Yine Mevlânâ’ya göre nefis düşmanını daima zindanda mücâhedede tutmalıdır. O belâ ve sıkıntı içinde bulundukça, ihlâs ve samimiyet zâhir olup güçlenir. (…)” (s.XV)
No Comments