İbrahim Kalın’ın “Barbar Modern Medenî /Medeniyet Üzerine Notlar” kitabından (İnsan Yayınları,1.Baskı 2018) alıntılar

 

“Medeniyet kavramı 21. Yüzyılda anlamını hâlâ muhafaza ediyor mu? Bu soruya sağlıklı cevap verebilmek için fikrî-kültürel ve siyasî -toplumsal iki tahlil düzlemini akılda tutarak bir durum muhasebesi yapmamız gerekiyor. Siyasî-toplumsal düzlemde küreselleşme, Westphalian ulus-devlet sistemi, liberalizm, devlet-dışı aktörler ve anlık iletişim çağında, medeniyet kavramı tartışmalı bir nitelik kazanmıştır. Modernleşme ve küreselleşme ve yeni iletişim araçlarının din, kültür, gelenek ve medeniyet gibi kavramları zayıflatan bir etkiye sahip olduğu konusunda genel bir mutabakattan söz edebiliriz. (…) Rölativizm ve çoğul hakikat iddiaları, dinlerin ve geleneksel medeniyetlerin tek tanrı inancına, hakikatin ve ahlakın merkezîliğine ve varlık hiyerarşisine dayalı inanç sistemlerine meydan okumaktadır. Varlığın ve hayatın anlamını inşa etme iddiasında bulunan bireycilik, hazcılık, sekülerizm, agnostisizm, materyalizm, spiritizm, ulusçuluk, liberalizm ve sosyalizm gibi akımlar, modernite öncesi toplumların metafizik bir atıf çerçevesinde temellendirdiği varlık tasavvurunu ve yaşam felsefesini reddetmektedir. Modernitenin ve küreselleşmenin tetiklediği yeni sosyo-kültürel ve siyasî dinamikler, medeniyet gibi büyük kavramları yetersiz, yersiz yahut işlevsiz hale getirmektedir. Fakat küreselleşme paradoksal bir şekilde medeniyet idrakini güçlendiren bir etkiye de sahip. Küreselleşmenin nesnesi ve alıcısı durumunda olan toplumlar, küreselleşme dalgası karşısında muhkem bir direniş hattı ve emin bir liman oluşturmak için, kendi tarihlerine ve hafızalarına başvurma ihtiyacı hissediyorlar. Zira küreselleşme sahih ve derinliği olan kimlikler inşasından ziyade, Batılı değer, meta ve sembollerin tedavüle girmesi ve Batı-dışı toplumlara taşınması sürecini ifade ediyor.” (s. 9-10)

“Burada yaşanan, büyük bir ontolojik kaymadır. Araçların tanımladığı bir dünyada aslî, ilk, orijinal ve otantik olanın anlamı değişmiştir. Sûretler, imajlar, imitasyonlar, simülasyonlar aslî ve birincil olanın yerini almıştır. (…) Taklit, orijinalin aslında o kadar da kıymetli bir şey olmadığına bizi ikna etmiştir. Sanal, hayalî, gölge olan şeyler gerçekliğin koltuğuna oturmuş ve hepimize alaycı bir şekilde tebessüm etmekte ve kulağımıza şunu fısıldamaktadır: ‘Benim daha ‘gerçek’, daha ‘cazip’, daha ‘kullanışlı’… olduğuma artık sen de inanıyorsun.’ ” (s. 13)

“Böyle sanal ve sığ bir dünyada neyin gerçek, neyin kültür, neyin sanat yahut estetik olduğuna dair bir şeyler söylemek giderek zorlaşmaktadır. Medeniyet, bu ontolojik fakirleşmeden nasibini alan kavramların başında geliyor. (…) Hiper- realitenin şehvetine kapılan kitleler, artık gerçekle yüzleşecek zihnî ve duygusal donanımlarını yitiriyorlar. (…) Gerçeğe ulaşmak için onun taklidi, imajı, kopyası ve simülasyonu kaçınılmaz bir araç haline geliyor. İnsanlar artık bir ekrana bakmadan dünyayı tanımanın, algılamanın ve idrak etmenin imkânsız olduğunu düşünüyorlar. ” (s. 13-14)

“Bu ontolojik daralmanın yıkıcı sonuçlarının henüz farkında değiliz. Varlığın, var olan şeylerin toplamından ibaret olduğunu sanıyoruz. Oysa vücûd, mevcûdâta indirgenemez. Bir kitabın manası, onun sayfa sayısının, cildinin, kapağının kısacası fizikî özelliklerinin toplamından daha fazla bir şeydir. (…) Aynı şey insan için de geçerlidir. İnsan, bedensel uzuvlarının toplamından daha fazla bir varlıktır. (…) Bu açıdan baktığımızda varlığın bir bütün olarak idrak edilmesi, tek tek varlıkların toplamından daha fazla bir hakikat ile temas etmek demektir. Yer, gök, gece, gündüz, mevsimler, insanlar, tarih ve toplum varlığın farklı tezahürleri olarak kendilerini bize takdim ederler. Bu ‘takdim’e verdiğimiz cevaplar ve tepkiler, varlıkla olan ilişkimizi belirler. (…) Şunu ifade etmekle yetinelim: Yaratılış olarak var olma, bizi varlığın kaynağı ile her daim irtibat halinde tutar. (…) Yaratılışın kokusu, bize büyük varlık dairesinin hikmeti hakkında bir fikir verir. Neden şimdi, burada, şu anda var olduğumuzu anlamamıza imkân sağlar.” (s. 14-15)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked