İsmet Özel’in “Üç Zor Mesele Teknik-Medeniyet-Yabancılaşma” isimli kitabının(TİYO 2.Baskı 2014) başlarından alıntılar

 


“(…) Teknolojiyi hesaba katmadan hayatın idamesinin bile mümkün olmadığı bir dünyanın insanlarıyız. Modern dünyanın en dinamik unsuru olarak teknoloji, hiçbir insan tekinin kendine kayıtsız kalmasına izin vermeyecek kadar nüfuz sahibidir. Eğer siz teknolojiyi mesele yapmasanız bile, o sizin başınıza bir mesele açmakta gecikmeyecektir. (…)” (s.28)

“Günlük fıkra yazarı Türkiye’ye özgü bir yaratık. Kimdir? Niçin her gün okuyucuun karşısına çıkar? Söyledikleri bir yaraya merhem olur mu? Bunlar cevaplandırması zor sorular. Siyasî çekişmelerin hızlı olduğu, lâf atmaların ve zıtlaşmaların seyirlik hale geldiği durumlarda günlük fıkra yazarının ne kim olduğu düşünülür ne de hangi işe yaradığı. Onların yaptığı; tuttuğu tarafın heyecanlarını körüklemek, karşı tarafla olan uzlaşmazlığını gerek öfke, gerek alay ve gerekse bilgiçlikle ortaya koymaktan ibarettir. (…)” (s.33)

“Günlük yazılarımı yazmak üzere yazı makinesinin başına oturduğum zaman bir üzüntü kaplar beni. İki duygu dalgasının etkisi altındayımdır. Bunlardan biri görevimi hakkıyla yerine getirmek, kendime karşı dürüst kalmak ve ne bu hayatta ne de bundan sonrakinde hesabı verilebilecek bir yük altına girmekten duyduğum korku dalgası; öteki ise yazılarımın ulaştığı ‘yer’ ile igili kaygularımın yükselttiği dalgadır. Bu iki duygu dalgası çatışır çoğu zaman, birbirlerine zarar verirler ve ben, ikisinden birinin ağırlığı altında o günkü yazımı yazar, sona erdiririm. Yazılarımı yazmaya başlamadan önce nasıl üzüntü içindeysem onları bitirdikten sonra da üzüntüm azalmaz.

Günlük ilişkilerimden aldığım izlenimlere dayanarak benim dünya hayat ölüm karşısında takındığım tavrı paylaşan kimse olmadığını söyleyebilirim. Belki böyle bir insan veya insanlar yaşıyor yeryüzünde, ama ben bilmiyorum. Durum değişmiyor yine de. Bu tek başınalık sevimli değildir. Dayanıklılık gerektirir ve insanın gücünü yıpratır.” (s.36)

“(…) Gerçekler çeşitli, gerçeklikler farklı farklıdır. Fakat hakikat tektir ve bu ‘bir’ olan hakikata iki gerçeklik alanının ‘tek’ kılınmasını başarmak yoluyla ulaşılır. Bu ise benim veya herhangi bir yazarın görevi dışındadır. Yazarlık, okuyuculuk ve bunlara aracılık eden nesne ve kurumlar gerçekliklerin çok olduğunun ortaya çıkmasına hizmet eder. Birçok faaliyetimizde olduğu gibi yazma-okuma çalışmalarımızda da ‘kesret’ alanını besleriz.

Günlük yazılarımda beni etki alanına sokan ikinci dalga karşımdakinin kavrayış şartları, dünyaya ve bu arada okuduklarına karşı takındığı tavırdır. Farkına vardığım kadarıyla okuyucu bazı sınırlı şeylere taliptir: Olaylar ve bu olaylara yol açan düşünceler hakkında hazır yorum bekler. Kullanabileceği bilgiler bekler. Bütün bunların yanı sıra, daha önceden bildiklerinin onaylanmasını, duygu ve düşüncelerinin okşanmasını ister. Benim yazılarımda vermek istediğim bunlar değildir oysa. Açıkça dile getirmem gerekir ki yazar olarak gerçekleştirmeğe çalıştığım bu eğilimlerin aksi istikametindedir.” (s.37)

“(…) Niçin belli bir yönde yorum yaptığımız yorumların kendisinden daha önemlidir. Öte yandan yalnızca kullanılmak üzere edinilmiş bilgiler insanı nesne durumuna sokar. (…) Bilgi edinme bir mekanizmadan başka bir şey değilse insan da makinadan başka bir şey değildir. (…)

Ortalama bilgilerin, ortalama hoşnutlukların ve ortalama rahatsızlıkların ‘yazılar’ olarak ortaya çıkmaları benim anladığım kadarıyla nabza göre şerbet verme tutumunun bir yansımasıdır. Kendimi mümkün oldu kadar bundan uzak tutmaya çalışıyorum. Sonuç ne oluyor? Sonuç benim üzüntü içinde yazı masasının başına oturmam ve yine üzüntüyle oradan kalkmamdan başka bir şey değildir. Bugün olduğu gibi.” (s.38)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked