“Mesele modernizmin başımıza yıktığı meseledir.”

 

İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde İsmet Özel‘in ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında VAROLUŞ ÖZDEN ÖNCE GELİR Mİ? başlığıyla çıkan 5 Cemaziyelahir 1444 (28 Aralık 2022) tarihli yazısının (istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=154&Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamaların (ilki o yazının son paragrafının son kısmından bir alıntı cümle olarak bu yazının başlığını teşkil etmekte) oluşturacağı bir yazı olacak bu.

“Varoluşçuluk (existentialism) İkinci Dünya Savaşı akabinde felsefeye renk veren eğilim oldu. Niçin? Çünkü buna medyaya yön veren âlemin şiddetle ihtiyacı vardı. (…) Savaşın galipleri olarak tarih sahnesinde yer tutmak isteyenler bu yerin meşru bir tutamağı olmasını istiyorlardı. Demokratik rejimlerin totaliter rejimler karşısında zafer kazandığı iddiası kuyruklu bir yalandı. (…) 1991’de SSCB haritadan silinince Sovyet uydusu ülkeler halk demokrasisinden alelade demokrasiye mi geçmiş oldu? (…) Ölmeden kısa bir süre önce evlendiği Eva Braun ile Adolf Hitler’in yanarak öldüğüne dair hiçbir emare (meselâ küller) ortaya çıkmadı.

(…)Bir insanlık tarihi yazılamayacağından bahsettim. (…) Sanat tarihiyle insanlık tarihinin at başı gitmediği gün gibi ortada. (…) İnsanlık ne Rönesans’tan, ne de Reform’dan istifade edebildi. (…).

(…) Belki hadiselerin görünmeyen yüzüne bakmağa cesaretimiz yoktur. Biz Türkler I. Dünya Savaşı’na ‘Seferberlik’ dedik. 1939uncu Hristiyan yılında baş gösteren II. Dünya Savaşı’na ‘Alman Harbi’ adını taktık. Bunlar rastgele değil çok isabetli adlandırmalardı. (…) Türkler bir fecaatin kurbanı olmaktan kurtulmanın yolunu bulmak istiyordu. Bu yüzden içine düştükleri silahlı hadisenin kendilerine yüklediğine seferberlikten başka bir şey diyemediler. Misak-ı Millî’nin önemi ve anlamı buradadır:Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı!

(…) Sözün kısası yakın tarih tiyatrodan daha tuhaftır. (…) Kapitalizmin alternatifi olarak sosyalizmi görenler SSCB’nin haritadan silinmesi üzerine Müslümanlar karşısında büyük bir mağlubiyete uğradı. Bu yenilginin hiçbir gürültü koparmamış oluşu, daha ileride bu yenilgiden kimsenin haberinin olmayışı Türk topraklarında cumhurî bir siyasi kuruluşun yürürlüğe girdiğini kabul ettirenlerin Misâk-ı Millî’den en çok taviz vererek dünya ölçüsünde kurulu düzeni sahiplenen şahıslarla özdeşleşmiş durumundan doğmuştur.

Sadede gelelim: Yahudiler (ister Siyonist olsunlar, isterlerse Siyonizm’e düşmanlık göstersinler) Medinat Yisra’el’e Hristiyanlığın 1948inci yılında Batı Medeniyeti nazarında hukuki bir varlık kazandırdılar. (…) Kim kimin hakkını elinden almıştı? Bu suale hakkıyla cevap verecek bir yetke dünyada bulunmuyor. (…) Türk olduğumuz fikrine öyle yabancı kılındık ki, Misâk-ı Millî bize Noel Baba’dan daha garip görünüyor.”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked