Bir mahal’le sefer etmek azm mı buinde bulunan herbir kimsede bİrtakım ma’kul düşünceler peydâ olup der ki: “Eğer oraya gidersem, biçok işler müyesser olur ve ahvâlim nizam-pezîr olup, dostlarım sevinir, düşmanlarıma gâlib olurum.” İşte onun düşüncesi budur. Hak Teâlâ’nın maksûdu ise başka şeydir. Bu kadar tedbirler ile sefere çıktıktan sonra, düşündüklerinin birisi bile murâdına göre müyesser olmaz; bununla beraber yine kendisinin tedbîr ve ihtiyârına i’timâd eder. Beyit: Nazmen tercüme: “Takdîr-i İlâhî’yi bilmez, kul eder tedbîr / Meşhûr meseldir bu, tedbîri bozar takdîr.” (…) Halk , azim ve tedbirlerin bâtıl olduğunu ve hiçbir işin kendilerinin murâdı üzere meydana gelmediğini yüz bin kere görmüşlerdir. Hak Teâlâ onlara bir nisyân musallat eyleyip, bunların cümlesini unuturlar ve kendi düşünce ve ihtiyarlarına (iradelerine) tâbi olurlar: Bu yazının başlığını teşkîl eden ENFÂL, 8/24 Âyet Meâli düşündürücüdür.
İbrahim Edhem (k.s.), pâdişahlık zamanında ava gitmiş idi. Bir âhûnun arkasından, askerinden tamâmıyla ayrılıp uzak düşünceye kadar koştu. Ter içine battı. takib hadden aştı. Âhû söze gelip, yüzünü arkasına çevirerek dedi: yani, “Seni bunun için yaratmadılar” VE BENİ AVLAMAK İÇİN GETİRMEDİLER. haydi beni sayd ettin farz et ; acabâ ne HÂSIL OLUR? İbrahim (k.s.) bunu işitince bir na’ra vurup KENDİSİNİ ATINDAN AŞAĞIYA ATTI. O sahrâda çobandan başka kimse yoktu. SİLAH VE ŞAHÂNE LİBASINI, VE ATINI çobana VERİP ONUN ARKASINA GİYDİĞİ ABÂYI KENDİSİNE VERMESİNİ VE BU DURUMU HİÇ KİMSEYE SÖYLEMEMESİNİ VE KİMSEYE AHVÂLİNDEN BAHSETMEMESİNİ RİCA ETTİ; VE O ABAYI GİYİP YOLA ÇIKTI. SEN ŞİMDİ ONUN GARAZINA BAK Kİ ne İDİ; ve o Hakk’ın maksûdu ne idi? O âhûyu sayd etmek diledi; Hak Teâlâ ise, onu ÂHÛ ile sayd etti; tâ ki bu âlemde Hakk’ın murâdı vaki olur idiğini bilesin.
TERCÜME: ÖMER KILICINI ÇEKTİ, RESULE Kasd etti. / TUTULDU DÂM-I HUDÂYA, şu bahta BAK BAK ŞAŞ!”
“BAŞ ODUR Kİ Onda BİR sır OLA . yoksa bin baş bİR PULA DEĞMEZ.”
“Ham ervâh (ruh’un çoğulu) olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın hâlinden anlamazlar. O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.”
“Ma’lûm olduğu üzere ehlullah cevâmiu’l-kelîmdir (birçok manâyı toplayandır).”
“Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın; dilediğine hesapsız rızık verirsin.” (3/27)
“Allah Teâlâ’nın rahmetinden ancak kâfirîn kavmi ümitsizdirler.” (Yûsuf, 12/87)
“Eğer ki herşey göründüğü gibi olsa idi, öyle bir nazar-ı tîz-i münevver ve mü-nevvir ile Nebiyy-i Zîşânımız (s.a.v.) Efendimiz “Ey Allah’ım eşyâyı (şeyleri) bize olduğu gibi göster!” buyurmazlardı. O böyle söyledi. Sen de herbir tasavvura ve herbir re’ye itimad etme, tazarru’ kıl ve hâif ol! (tevazu ile yalvar ve korkan ol!) İşte benim garazım (maksadım) bu idi. Ve o bu âyet-i kerîmeyi ve bu tefsîri kendi rey ve arzusuna göre te’vîl etti. Halbuki bizim asker sevk ettiğimiz bu sâatte kendi reyimize ve o askerlere itimâd etmemeliyiz. Ve eğer mağlûb olursak, o korku ve çâresizlik içinde dahi O’ndan ümîdi kesmemelidir. Söz vefk-ı muradım (muradıma uygunluk) üzerineydi; ve amacım da bu söylediğimiz idi. (FîHi Mâ Fîh, Birinci Faslın son satırları.)