Depremzede insanlara sövme yarışı: tipik bir akıl tutulması örneği

 

14 Mayıs 2023 Seçim sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte depremde yakınlarının can kaybı başta olmak üzere evleri oturulamaz hâle gelmiş, normal hayatlarını yaşayamaz vaziyetteki insanların normal sayılabilecek bazı belirtiler göstermelerini onlara çok görüp bir sövgü yarışına giren insanları nasıl niteleyebiliriz, bunu düşünüyorum. Tam anlamıyla bir akıl tutulması onların durumu. Onlara da başka türlü acımak lâzım.

Bu kadar düşüncesizlik, insafsızlık olur mu? Bu insanların normal hayata dönmelerini, olağan yaşamsal belirtiler yansıtmalarını memnûniyetle, sevinerek karşılamak gerekirken onlara sövmek akıl tutulması değil de nedir?

Asıl onlara acımak gerekir bu durumda. Sağduyulu olamadıkları, aklı başında yaklaşamadıkları için depremzede insanlara. Kızmak değil de acımak o sövme yarışına katılanlara. Çünkü psikolojiden, psikiyatriden haberleri yok. Yakınlarını kaybetmiş, evleri yıkılmış, ne şartlarda yaşadıklarını bilemediğimiz insanlara nasıl yardım edebiliriz diye düşünmek ve bir şeyler yapabilmek yerine, onların hayatî belirtileri birazcık da olsa gösterir duruma gelmelerinden memnun olmak, sevinmek yerine onlara kızmak , küfretmek neyin nesidir? Bu, akıl tutulması değilse nedir? Çok üzüldüm öylelerinin durumuna. Çünkü akıl sağlığı bozulması da önemli bir rahatsızlıktır. İnsanlarımızın başta aklıyla, sonra bedeniyle sağlıklı olması dileğimdir.

Şu veya bu siyasal partiyi tutmak ya da şu veya bu siyasal partiye karşı olmak sadece bedensel olarak sağlıklı durumda olanlara mahsus bir ayrıcalık mıdır? Akıl sağlığı da önemli değil midir? Böylesi sövmeli tavırlar akılca sağlıklı olmanın belirtisi olmamaktadır, uyarırım.

Depremzede vatandaşlardan bu tür sövme tavırları ve davranışları karşısında sâkin olmalarını, üzülmemelerini; esas o tavırları gösterenlerin acınacak durumda olduklarını, onların sağlığının akıl ve ruh yönünden tehlike işaretleri verdiğini hatırlatırım.

Tüm depremzede kardeşlerime deprem yıkımına maruz kalmaları yetmezmiş gibi onlara bir de siyasal tavırlarını belirtmeleri nedeniyle sövme, beddua yoluyla saldırıya cüret etme tepkisi gösterilmesine sabretme, üzülmeme gayreti düşüyor; Allah onlara sabır ve metanet versin. Allah her şeyi gören, bilendir.

‘İnsan’ konulu bir Açık Oturum’dan alıntılar

 

2 aylık düşünce dergisi olan Teklif‘de (Kasım 2022 / Sayı 6) yayınlanmış olan ‘İnsan’ konulu, İlahiyatçı akademisyenlerin katıldığı bir Açık Oturum’dan ( yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“Hem yapan, eden-eyleyen, her türlü kararı varlıkla ilgili alabilen, kendisini ‘Tanrı’ gibi düşünen ve vehmeden bir varlık var. Aynı zamanda kendisini bir nesneymiş gibi düşünen, indirgemeye çalışan bir varlık var. Kendisini güden kuvvetlerin, bilinçdışı etkilerin dümen suyunda hareket ettiğini düşünen bir varlık da var.” ( Ahmet Ayhan Çitil) (s.10)

“Sözüm varsa dünya hayatı uğruna kendini yıpratmak şöyle dursun dünya hayatını babasının malı zannedenleredir.”

 

İsmet Özel’in “Türküm Doğruyum İntikamım Ülkemdir” isimli kitabının ( TİYO, Aralık 2019, I.Baskı) başlarından bir kaç yerden yapacağım alıntılamalar (bunlardan ilki de bu yazının başlığını teşkil eden bir cümledir (s.9) olup o kitabın başlarındandır / s.9) oluşturacak bu yazıyı.

“Varlık gösterebilmişsek çocukluğumuza rağmen, ihtiyarlığımıza rağmen gösterebilmişizdir.” (s.8)

“40 yaşıma kadar yazdığım şiirlerin ilki ‘Kış’. Dokuz yaşımda kıştan ancak bu kadarını anlardım. Daha sonra neler anlamalıydım? Bu satırları yazarken sonbaharı yaşıyorum. Yeni bir kış 75 yaşımda iken yine başımda. (…)” (s.8)

“İtirafım şu olsun: Kış günleri benim için aklımın erdiği günden beri birer kuluçka vaktidir. (…) Kabuk benim cihetimden umduğumdan daha çabuk çatladı ve ortaya tasavvurumun aksine bir şey çıktı. Yani makbul bir şey çıkmadı. Her insanı tek başına bir nesil sayacak olursak beni neslimi idame ettiremeyişimin yakınması ihata etti. Okurum insanların bütün bunları sarahaten bilmeseler bile sezdikleri iddia edilebilir. Günlük gıdasını (ekmeğini diyemedim) temin uğruna kendini yıpratanlara bir sözüm yok. (s.8-9) (Sezgilerinin değerini bilmeyiş bahsinde herkesten çok onlar mazurdur. Her gün tok gezebilmek bir marifettir. (…)” (s.9)

“(Başlığı teşkil eden alıntı cümlenin yeri burası) (…) Bugüne kadar hiçbir peygamber, hiçbir filozof, hiçbir sanatçı, hiçbir bilim adamı dünya haline mümessillik edecek bir imtiyazı elinde tutamamıştır. Buna mukabil dünya hali her peygamberin, her filozofun, her sanatçının, her bilim adamının sorumluluğu altına girer. Dünya hali meşruiyeti umursamayıp hükümranlık taslamaktır. Belki de işin aslını bunda aramalı. İşin aslı dünya halinin asıl denecek bir taraftan mahrum bırakılışıdır. Kolaycıyız. İşimize gelmeyen dünya hâlinden şikâyet hepimizin kolayına gider. En kolay düştüğümüz tuzak bir dünya hâlinden diğerine geçmeği yaratılmışların keyfine bırakma tuzağıdır. Kant aydınlanmadan daha çok bir Kopernik devriminden bahisten hoşlanırdı. Karl Marx senin biyologide yaptığını ben sosyal bilimlerde yapacağım iddiasıyla Charles Darwin’e bir mektup döşendi. Şöhret gülünçlükle tamamlanmadığı zaman meşhur adam ortaya çıkmaz. Çünkü tabiatımız bir zorluğun altından kalkmağı hepimize hoş göstermiştir. (…) Her nedense zorluğun zor adama yakıştığına inanırız. (…) Hayalden daha parlak bir marifet göstermeyen Kopernik’in bizi kâinatın merkezi olamayacak dünyanın değersiz görüntüsüyle baş başa bıraktığını hatırdan çıkarmayalım. Bunu hatıra almadık bile. Giderek değersiz dünya Nobel ödülü alabilmek için her olmazı olura çevirenler elinde bilimsel dünya oluverdi.” (s.9-10)

“Sayısız adamlığım adamlığıma halel getirmedi. Ölüp gideceğim besbelli olduğu halde ve bana ait bütün iyi şeyleri beraberinde götürmekle kalmayıp terekemde sadece kötülüklerimin sırıtacağını bildiğim halde adamlığa, sayısız adamlığa oynuyorum. (…) İnsan hakları mugalatasıyla haklı haksız ayrımını karartmak sayılı adamların işidir.

“Uzak yerin somunu büyük olur”

 

“Müslümanlığın Avrupa ve Amerika’da yayılması çoğunluğun ilgisini çekiyor. Üstelik bu yörelerden ülkemize kadar ulaşmış olan bazı isimler çevresinde şimdiden bir hayranlık hâlesi oluştu bile. (Bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil eden cümle kısmen burada)”

Bu Türk atasözü, İsmet Özel‘in “Uzak Yerin Somunu” başlıklı yazısında (Üç Zor Mesele Teknik-Medeniyet-Yabancılaşma (TİYO, Eylül 2014, II. Baskı, s.461-463) geçiyor. Bu yazının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“İnsanları yönetmek istemek benim gözümde makbul bir yere sahip değil. (…) Napolyon’un Mısır’a nüfuz edebilmek için Müslüman geçinmiş olmasına dikkatle bakmak lâzım, çünkü bu vakıa dünün olduğu kadar bugünün de meselesi.”

Fetö-ABD-Avrupa cephesi iyice âşikâr hâlde…

 

Ülkemizde artık özellikle siyaset alanında bazı olaylar sürpriz olarak görülmüyor. Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı adaylığından çekilmesi dün tezahür edince FETÖ-ABD-AVRUPA cephesinin faal olarak bu olayda da etkin olduğu yine anlaşıldı ve açık olarak beyan ediliyor.

Seçimlere bu defa ittifaklar halinde girilirken K.Kılıçdaroğlu, M.Akşener, E. İmamoğlu, M. Yavaş vs. isimleriyle seçime giren Millet ittifakının da yukarıda belirttiğim cephe ile alâkası düşünülüyordu ve Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesinin mümkün olması yönünde Muharrem İnce’nin adaylıktan çekilmesi için baskı olduğu ve dolayısıyla O’nun adaylıktan çekildiği söylentileri ortadaydı.

Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçimine iki gün kala ortam böyle maalesef. Ülkemiz ve milletimiz için her şeye rağmen bu seçimin hayırlı sonuçlar vermesini diliyorum.