Muhyiddin İbnu’l-Arabî‘nin bu eseri Ahmed Avni Konuk tarafından tercüme ve şerh edilmiş, Prof.Dr. Mustafa Tahralı ve merhûm Dr. Selçuk Eraydın tarafından yayına hazırlanmıştır (İFAV, 1983; Yedinci Basım: Nisan 2017) Bu kitabın X. Bölümü (Fassı) Hûdî kelimede içkin Ahadî Hikmet açıklaması hakkındadır.
“Bu Hûdî Kelime’de ‘ahadî hikmet’ râsihtir (geniş bilgi olan bir konudur). Hakikati budur ki, kulların çokluğu, mazharlarında (zuhur yerlerinde) Vâhid‘in rablığını müşahede eder idi. Yani her bir mahlûku terbiye eden, onun tâbi olduğu bir özel ismidir. İlâhî isimler lâ-yuad (sayısız) ve lâ-yuhsâ (sayılmaz) olduğundan onların terbiyeleri altında bulunan mazharlar da öylece sayılabilir değildir. Dolayısıyla her bir ‘isim’ bir Rab’dir. Bu sûrette merbûb (kul) da çok olur. İşte Hûd (a.s.) bu kulların mazharlarında çoğu rableri ber-taraf edip bir rubûbiyyet (Allah’a aitlik) müşâhede etmiş idi. Nitekim Hak Tealâ Kur’ân-ı Kerîm’de ondan naklen beyân buyurur: (Anlam olarak:) ” Hiçbir hayat sâhibi yoktur, illâ ki Hak onun nâsıyesini (alnını) tutucudur. Benim Rabb’im muhakkak sırât-ı müstakîm üzeredir”. İmdi (Şu hâlde) ‘ahadiyyet’ üç mertebe üzerinedir: Birincisi: ‘Zâtî ahadiyyet’dir. Bunda aslâ çokluk itibarı yoktur. İhlâs, 112/1 bu mertebeyi açıklar (‘de ki: o Allah birdir/tekdir). Ve bu zâtî ahadiyyet, mutlaklığı hasebiyle, Vâhid için hiçbir vasfı ve nati kabul etmez; belki bu ahâdiyyet Vâhid’in aynıdır. İşte bu tevhide ‘zât tevhîdi’ derler. İkincisi: İsimler ve sıfatların ahâdiyyet mertebesidir. Ne kadar ilâhî isimler ve sıfatlar varsa, sonsuz çokluğu ile, zât ile birdir. Ve isimlerin çokluğu akletme ve nisbet itibariyle sâbittir. Yoksa Hak zâtı ıtlâkı hasebiyle bu gibi nisbetler ve aklî itibarlardan münezzehdir. Bu itibara göre Allah Vâhid’dir. Ve “0 Vâhidü’l-Kahhârdır”. (Zümer, 39/4) bu mertebeyi beyân eder. Zîrâ makhûr (kahra uğrayan) olmayınca kahhâriyyet görünür olmaz. Ve Kahra uğrayanın varlığı ise nisbî ve itibârîdir. Ve bu mertebede ‘vahdet’ Vâhid’in na’tıdır (niteliği), ‘zât’ı değildir. Üçüncüsü: Fiiller ahadiyyeti / etkiler ve etkilenmeler ahadiyyetidir. Ve bu mertebede mütealiyye (yücelik) Zâtı fiillerin tümünün masdarıdır; fiilleri kabul edenlerin hepsinde etkilidir. Ve bu ahadiyyet ‘rubûbî (rabbe mensup) ahadiyyet’dir. İşte Hûd (a.s.)ın hikmeti bu ‘rubûbî ahadiyyet’e dayanmıştır.
Şeyh-i Ekber hazretleri (r.a.) bundan önceki Yûsufî Fassı‘ın sonunda ‘zâtî ahadiyyet’ ile ‘ilâhî esmâî ahadiyyet’i anmış olduğundan, şimdi de rubûbiyyet ahadiyyeti’ni içine alan ‘Hûdî Hikmet’i beyân buyurur: Şiir: Allah’a mahsûs doğru yol vardır ki, genelde zâhirdir, gizli değildir.