Bir kitaptan ve bir gazete yazısından alıntılar
Kitap, Muhyiddin İbnu’l-Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem isimli eserinin Türkçe tercüme ve şerhinin dördüncü ve son cildi, gazete yazısı ise Gökhan Özcan’ın Yeni Şafak’ta çıkan bugünkü yazısı.
Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-IV’den XXVII. Fass ki, “Muhammedî Kelimede Mündemic (içkin) ‘Ferdî Hikmet’ beyânındadır” başlıklı bölümün üç yerinden alıntılar:
“(…) (S.a.v.) Efendimiz Rabbine olan delîlin ilkidir. Çünkü âlemin toplamı Hakk’ın bi’l-cümle sıfatları ve isimlerinin mazharı (zuhur yeri) olmak itibariyle muzhir (gösteren) olan Hakk’ın nefsine ve zâtına delildir. Ve onların tekevvünü (oluşu) ise ferdiyete dayalıdır. Şu halde âlemin tümü ferdiyet mazharıdır. Oysa ibtidâ (en başta) ferdiyet mazharı olan muhammedî hakikattir ki, âlemde mevcut olan tüm sıfatları ve ilâhî kemâlatı (kemâlleri) toplayıcıdır. Böyle olunca Rabbine olan delîlin ilki (S.a.v.) Efendimizdir. Dolayısıyla yukarıda açıklanan topluluk itibariyle Resûl (a.s.)a cevâmi’u’l-kelim(bütün hakikatleri kendinde toplayan) verilmiş oldu. (…) Hakk’a ilk delîl olan Resûl (a.s.) kendi nefsine delîldir. Zîrâ Resûl (a.s.)ın nefsi Hakk’ın mutlak zâtının onda taayyününden (belirmesinden) ibârettir. (…) “Sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi” buyurdu. Ondan sonra da bu üç şeyi beyânen ‘nisâ’yı ve ‘tıyb’i ve ‘onun kurretü’l-aynı ‘namaz’da meydana çıkarılmış olduğunu’ zikr etti. (…) Dolayısıyla varlığın aslı muhabbetten ibâret oldu. (…) İnsanın Rabb’ine marifeti, onun kendi nefsine marifetinden neticedir. Bunun için Resûl (a.s.) “Kendi nefsini ârif olan kimse Rabb’ini ârif olur.” buyurdu. İnsânî hakîkat olan muhammedî hakîkat, belirmez olan ahadî zâtın belirme mertebesine tenezzülüdür(inmesi). (…)”