“İnsân-ı Kâmil”(Müellif: Abdülkerim el-Cîlî, Tercüme: Abdülaziz Mecdi Tolun, Yayına Hazırlayanlar: Yrd.Doç.Dr. merhûm Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli, Abdullah Kartal; İz Yayıncılık, 4.Baskı; 2015) alıntılar

 

“İbnü’l Arabî’de olduğu gibi Cîlî’nin görüşüne göre de İnsân-ı Kâmil (asıl olarak –a.a.-) varlığın başlangıcından ebediyete kadar tekdir. Sûretleri itibariyle ise çoktur ve her zamanda o zamanın sâhibi sûretinde zuhur eder ve onun ismiyle isimlendirilir. Ancak gerçek ismi Muhammed, künyesi Ebu’l-Kasım, özelliği ise Abdullah’dır. (…)” (s. 17)

“Mesnevî Hikâyeleri”nden(Mevlânâ C. Rûmî, Hazırlayan: Şefik Can, Ötüken Neşriyat, 17.Basım 2022) alıntılar

 

Münâfıkların İslâm’a zarar verecek bir mescidi (Mescid-i Dırâr’ı) yapmalarının hikâyesi

Aykırı gidişe, eğri yürüyüşe ait, Kur’ân-ı Kerîm‘den bir başka örnek dinlemek yerinde olur. Münâfıklar böyle bir tek-çift oyununu (hile ve aldatma) Hz. Peygamber’le de oynamak istediler. ‘Hz. Ahmed’in dinini, yâni müslümanlığı yüceltmek için bir mescid yapalım’ demişlerdi. Hâlbuki onların maksadı dini yüceltmek değil, dinden dönmekti. Onlar böylece ters bir oyun oynadılar. Kuba köyünde Resûlullah Efendimiz’in evvelce temelini atmış olduğu Kuba Mescidi’nden başka bir mescid yaptılar.

“Şimdiye kadar insan kalabalığı hiçbir ülkeyi büyük yapmadı. Çünkü insanı dikkate değer kılan bilgiyle buluşmasıdır.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında “KİTLELERİN VE ELİTLERİN (SEÇKİNLERİN) GÜCÜ” başlığı ile çıkan 30 Rebiülevvel 1444 (26 Ekim 2022) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=144&KatId=7) her paragrafından alntılayacağım ikişer cümle bu yazıyı oluşturacak; başlığı teşkil eden iki cümlelik alıntı da o yazının ilk paragrafından.

“(…) Sporda taraftarların sayısı bir takımın şampiyonluğunu temin etmiyor. (…) Batı medeniyeti üstünlüğünü müstemleke durumuna düşürdüğü alanlarda yaşayan insanlara kabul ettirmekle kalmadı; yerkürenin tamamına teknologi büyüsü yaydı.

Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-III, Bölüm XVII’den(Müellif: M.İbnu’l Arabî, Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı-Dr.Selçuk Eraydın, İFAV 6.Baskı, 2017)

 

“Ma’lûm olsun ki vücûd-i mutlak-ı Hakk’ın (Hakk’ın mutlak varlığının -a.a.-) tenezzülâtı (inmeleri), isimleriyle ilgili kemâlâtının zuhûru içindir. Ve isimlerle ilgili kemâlât ise ancak isimlerin tümünün fiilen zuhûruna istidadlı olan kâmil insan mertebesine inmeğe ve onun belirmesi ile müteayyin olmağa bağlıdır. Zîrâ belirmelerden insan gibi ahsen-i takvîm (en güzel kıvam -a.a.-) üzere mahlûk olan hiç bir belirme mevcûd değildir. İnsânî sûret tüm isimler hükümlerinin fiilen zuhûruna uygun olduğundan dolayı varlık, bu insanî surette ilahî hilâfet ile tamam olur. Ve bu insan türünde ilk olarak kendisinde hilâfet görünür olan Âdem (a.s.) idi. Fakat hükmü altına giren kimseler kendi zürriyetinden ibaret olmak üzere ferdleri az olduğundan Âdem (a.s.)ın hilâfeti, risâleti içerir olmadı. Bu sebeple ondaki hilâfetin bazı hükümleri potansiyel olarak kalıp fiilen zuhûra gelmedi. Zîrâ zuhûr birden olmayıp tedrîcîdir. Nitekim ‘et-Teennî mine’r-Rahmân’ buyrulmuştur.

Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin “Mesnevî Hikâyeleri”nden (Hazırlayan: Şefik Can, Ötüken / Tasavvuf, 1.Basım:2003, 17. Basım-2022) alıntılar

 

“Gamlı olduğun zamanda da, esenlik çağında da tam ma’nâsıyla Allah’a teslim olmaktan başka her şey hile ve tuzaktı.” (s. 27)

“Allah adamının çizdiği çizgi, kurdun da, koyunun da hırsını, hevasını bağlamıştı. (s. 34)

“Bütün bu uğraşan, didinen insanların hepsi de tedbirlerinden, çalışmalarından âciz kaldılar, bir şey elde edemediler, sonra da Allah’ın emri ve takdiri ne idi ise, o oldu.” (s. 36)

“Ey ma’nâ yolunun isteklisi, ey Hakk âşıkı, gücün yettikçe peygamberler ile velîlerin yolunda bulunmaya çalış.” (s. 36)