İsmet Özel’in “İrtica Elden Gidiyor!.”(İklim Yayınları,1986) isimli kitabından alıntılar

 

İsmet Özel’in kaleme aldığı bu kitabın yine İsmet Özel’e ait Önsöz’ünün son cümlesi: ‘Bu kitap başkasının arabasına binip caka satmaktansa o arabanın önüne saman koymayı tercih eden birinin kaleme aldığı metinlerden oluşuyor.’

“Rivayet edilir ki bir zamanlar ülkemizde ‘din elden gidiyor’ diye haykıran insanlar varmış. Bu insanlar gerçekten var mıymış, var idiyseler böyle haykırmakla neyi murad etmektelermiş, bunlar konumuz değil. Bizi bugün ‘irtica elden gidiyor’ diye hayıflanan insanlar ilgilendiriyor. Siz hemen bana meseleyi yanlış koyduğumu ve gerçekte ülkemizde ‘laiklik elden gidiyor’ diye haykıran insanların bulunduğunu söyleyebilirsiniz. Ama ben görüşlerimde ısrar ediyorum. Günümüz Türkiyesi’nde sadece ‘irtica elden gidiyor’ diye hayıflanan kişiler vardır, buna mukabil ‘laiklik elden gidiyor’ diye haykırma gücünü kendinde bulan kimse yoktur. Çünkü birileri çıkıp da ‘laiklik elden gidiyor’ demeye kalkarsa onlara şu sorulabilir: Siz din ve dünya işlerinin birbirlerinden ayrılmasını mı istiyorsunuz? Yani Türkiye’de devlet din işlerine karışmasın ve buna karşılık dinle ilgili meseleler de devlet işlerine girmesin mi demek istiyorsunuz? Böyle tüyler ürpertici ihtimaller karşısında laiklik elden gidiyor demeye yeltenen kişi hemen itiraz edecektir: Hayır, devlet din işlerine karışsın ama benim istediğim gibi, benim istediğim yönde karışsın diyecektir. Buna mukabil devlet işlerinin din meselelerinden uzak ele alınması fikrini iyi bulacaktır. Nitekim eskiden de böyleydi diyecektir.

İbn Arabî’nin Fütûhât-ı Mekkiyye isimli eserinin 15. cildinin ( çeviri: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, 2011) başlarından alıntılar

 

” ‘Hz. Peygamber sahih bir hadiste şöyle der: ‘Bir adam insanların göreceği şekilde cennet ehlinin amelini işler, cennet ile arasında bir karış kalır, hakkında kitabı tecelli eder, cehennem ehlinin amelini işler ve cehenneme girer.’ Aynı durum cennetlikler için geçerlidir. Sonra şöyle der: ‘Ameller sonuçlara göre değerlendirilir.’ Sonuçlar ise başlangıcın hükmüne bağlıdır. Böylece Allah kitabın hüküm verdiği şekilde hüküm verir. O’nun eşya (şeyler) hakkındaki hükmü onları yaratırkenki yaratma sözünden (ol emri) ibarettir ve O’nun katında söz değişmez. Yaratılmışın veya Yaratıcının ilahî kitabın takdir ettiğinin dışında hükmü yoktur. Allah ‘Ben kullarıma zâlim değilim‘ (Kaf, 50/29) der. Bunun anlamı ezelî bilginin takdir ettiğini onlara uygularız ve onlarda hüküm veririz demektir. Kulun kendisinde durdurulduğu ‘eşitlik durağı (mevkıfü’s-seva)’ budur.

‘Hakk’ın bilgisi Hakta hüküm verirken / Yaratıklarında pekâlâ hüküm verebilir: Hüküm veren kim?

Demek ki varlıkta serbest ve muhayyer olan yok / Hepsi belirlenmiş bir kitaba kalmış

Korku öne geçmiş kitaptan kaynaklanır / O kitabın sûreleri, âyetleri ve yıldızları bizde

O muhayyer olsaydı, güven duyardık / Çünkü kullarına rahim ve Rauf

Rahmetiyle müjdeleyerek haber verdi / Öne geçmiş saygın kitap rahmettir

“Muasırlaşamazsak var olamayacağımız fikri mekteplilerin bünyesinde kemikleşmişti.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında ” MİSAK-I MİLLÎ’YE DÜŞMAN OLANLAR KİME DOSTLUK VAAT ETTİ? ” başlığıyla çıkan 4 Safer 1444 (31 Ağustos 2022) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=136&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar ( bunlardan ilki ilk paragrafın son cümlesi olarak alıntılanarak başlığı teşkil etmiş durumda) bu yazıyı oluşturacak.

“(…) Neyi vaat etti Allah bize? Bize vaat olunan Allah’ın askerleri olduğumuz şuurudur. Bu şuurun gereğini ilk olarak Diyar-ı Rûm’u, daha doğrusu Bizans’ın kurulu düzenini Dar-ül İslâm kalıbına sığdırarak yerine getirdik. (…) (yazının başlığı alıntı olarak teşkil eden cümlesi burada)

(…) Türkleşmek ve İslâmlaşmak içi boş kavramlardı. Alman emperyalizminin gözünü diktiği topraklara uzanan Turancılığı ciddiye alırsanız Türkleşmekle ne dediğiniz biraz anlaşılabilirdi. İslâmlaşmak dikkatimizi ne asr-ı saadete, ne de hulefa-i raşidin devrine çeviriyordu. (…)

(…) Kuşaklar geçti ve böylece İstiklâl Harbi’nde ne ile uğraşıldığına dair bir hatıra zihinlerde kalmadı. Yazımızın elimizden alınması okuma yazma işini kolayca ikame edilebilir insanların eline zaman içinde bıraktı. (…)

Kur’ân-ı Kerîm’den yedi âyet (meâl /anlam olarak)

 

“Ey Peygamber! Sana ve mü’minlerden sana tâbi olanlara Allah yeter.” (Enfâl,8/64)

“Yeryüzünde (küfr ehline ) baskın duruma gelinceye kadar hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah (sizin için) âhireti istiyor. Allah azîzdir (güçlüdür), hakîmdir (hikmet sâhibidir).” (Enfâl, 8/67)

“Eğer sana hainlik etmek isterlerse (üzülme, çünkü) daha önce Allah’a da hainlik etmişlerdi de Allah onlara karşı sana imkân ve kudret vermişti. Allah alîmdir (bilendir), hakîmdir (hikmet sahibidir).” (Enfâl, 8/71)

Ömer Türker’in “Ahlâk / Yeni Bir Yaklaşım” (Ketebe Yayınları, 4.Baskı 2020) kitabının 1.Bölüm’ünden alıntılar

 

“Klasik dönemin önde gelen düşünürleri, en genel anlamıyla, bilimler ve sanatları mümkün kılan şey’in insanın nutuk (düşünme) gücü olduğunda görüş birliğine varmışlardır.” (s.24)

“İnsan hayatının amacı olan temel değeri tespit etmek ve bu değer etrafında örgütlenmek gerekir. Bu ise hem değeri en üst seviyede temsil eden yönetici veya yöneticilere hem de bu değeri korumak amacıyla yöneticilerin vazettiği yasalara ihtiyacı doğurur. Fârâbî bir yandan Kitâbü’l-Hurûf’ta insan topluluklarının hakikat bilgisi etrafında örgütlenmiş bir toplum kurma, bilimleri ve sanatları geliştirme sürecinin uzun zamana yayıldığını, diğer yandan bazı insanların hiçbir çaba sarf etmeden yahut çok az çaba sarf ederek hakikat bilgisini alıp insanların anlayabileceği bir seviyeye indirerek toplumu inşa ve ibka eden (baki kılan) yasalar vazedebilecegini iddia eder. Böylece hem insanlığın döngüsel gelişimini hem de peygamberler etrafında örgütlenen toplum düzenlerini açıklamayı amaçlar. (…)” (s.27)