Üç kitabın her birinden birkaç cümlelik alıntılar

 

“Havâs için bir sır vardır; o da budur ki, daire noktası muhîtin (kuşatanın) varlığında asıldır. Ve her ne vakit varlık olarak veya varsayarak bir küre takdir etsen, senin için bir nokta takdiri gerekir ki, o da onun merkezidir. Ve noktanın varlığından kuşatanın varlığı gerekmez. (…) Ve varlıkta daire yoktur; yani ‘Allah Teâlâ vardı; ve onunla beraber bir şey yoktu.’ “Allah Teâlâ her şeyi kuşatandır.” (Nisâ, 4/126) (Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme Ve Şerhi , Müellif: İbn Arabî, Tercüme Ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayan: Prof.Dr. Mustafa Tahralı), s. 95.)

“Ötesine geçilemeyen bir şeydir var olmak. İnsan var oluşunun öncesine dönemeyiz; ama bir kez var olduk mu; sonrası yine, yeniden ve tazelenerek var oluştur.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali ‘İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında “BİZE AİT DÜŞÜNCELERİ Mİ YOKSA DUYGULARI MI ÖNE ÇIKARMAMIZ GEREKİYOR?” başlıklı yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=132&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalardan oluşacak bu yazı. İlk alıntı da başlığı teşkil ediyor ve yazının üçüncü paragrafından.

” Daha çocukluk çağımızda bize düşüncelerle (fikirlerle) duyguların (hislerin) zıtlığını öğretirler. Kimler yapar bunu? Dünya Sistemi adını verdiğimiz ve SSCB’nin tarihe gömülüşünden itibaren bütün yeryüzünü kapsayan mali hegemonyanın işleyişinden menfaat temin edenler. İsterler ki, insanlar gerektiğinde kendi ülkeleri aleyhine hükümlere ikna edilebilsin. (…) “

Merhum Orhan Okay’ın “Sanat ve Edebiyat Yazıları”kitabındaki(Dergâh Yayınları 1990) ‘İbrahim Hakkı Ve Tasavvufî Şiirleri’ başlıklı yazısından alıntılar

 

” ‘Gönül Çalabın tahtı / Çalab gönüle baktı / İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıkar ise’ diyen halk şairinden ‘Kıblegâh-ı kibriyadır yıkma kalbin kimsenin’ diyen divan şairine kadar birçok sanatkar bu fikri işlemişlerdir. Ancak İbrahim Hakkı Efendi’de, insanı bütün kâinatın merkezi yapmak gibi daha geniş bir duyguya rastlıyoruz. Onda, kendisinden yarım asır sonra Şeyh Galib’in insana hitaben: ‘Hoşça bak zatına kim zubde-i âlemsin sen / Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen’ deyişine bir hazırlık sezilir. Aşağıdaki şiirinde yeryüzü kâinatın merkezi, insan da yeryüzünün merkezidir. Fakat insanın içinde de büyük bir dünya vardır. O kalbdir, Allah’ın kâbesidir: ‘Nazar eyle bu devr-i eflake / Daire oldu nokta-i hâke / Daire içre âlem-i imkân / Âlem içre behayim ü insân / Oldu insan içinde arz-i azim / Kâbe’t-ullah yani kalb-i selim / Kalb içinde muhabbet-i sübhan / Ahsenü’l halkın ü âlîşan / Katreden âdemi kılur peyda / Anı bahr-i ilim eder mahza’

Fütûhât-ı Mekkiyye c.12’den (Müellif: İbn Arabî, Çeviri: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, 2010) alıntılar

 

“(…) Vahiy bu güçten yoksun birine inmiş olsaydı, kendisine inen vahyin gücüyle o kişi erirdi. Allah’ın bir çocuğu olduğuna inanan bir insanın ne kadar kalın perdelere sahip olduğuna bakınız! Bu kişi hakikatlere karşı ne kadar da kördür! İlahi tecellide beni hayrete düşürüp gücümü azaltan en önemli ifade meleklerin şu sözleriyle (daha sonra zikredilen Hz. Nuh’un ifadesidir): ‘Rabbimiz! Her şeyi rahmetin ve bilginle kuşattın. Tövbe edenleri ve yoluna uyanları bağışla, onları cehennemin acı azabından koru.’ (Ğafir, 40/7) Allah Teâlâ şöyle der: ”İyilik yapanlar aleyhine yol (sorumluluk) yoktur.’ (et-Tövbe, 9/91) Tövbe edip O’nun yoluna uyana nasip olan ihsandan daha büyük ihsan olabilir mi? Buna karşılık Nuh peygamber -ki Allah ehlinin kâmillerindendir- şöyle der: ‘Benim evime mümin olarak giren kimse için!’ (Nuh, 71/28). Sanki Nuh geride bir şey bırakmış gibidir. Çünkü sadece mümin için mağfiret dilemiş, Allah Tealâ’nın yoluna uymayı zikretmemiştir. (…) (s. 15-16)

“Henry Corbin’in İslâm Felsefesi Tarihi’nin -Başından İbn Rüşd’ün ölümüne(1198) kadar- Seyyid Huseyn Nasr ve Osman Yahya’nın işbirliği ile Çeviren ve Notlandıran Prof Dr.Hüseyin Hatemî (İletişim Yay. 1.Baskı 1986, 2. Baskı 1994) El-Hallâc (s.345) bölümünden alıntılar

 

” Hallâc şüphesiz tasavvufun en seçkin temsilcilerinden biridir. Adı ve ünü Müslüman maneviyyat ehli seçkin topluluğunun sınırlarını aşmış, tutuklanışı ve Bağdat’taki yargılanışıbüyük yankılar uyandırmış, mistik İslâm anlayışının şehidi olarak katledilmesi de bu ünü sürdürmüştür. (…) Hallâc’ı (doktora tezi olarak) çalışan, buna dayalı olarak yayınlayan ve yorumlayan Massignon’nun çalışmaları dolayısıyla ünü Batı’da da yayılmıştır.

Biz Massignon’un çalışmalarına atıf yapmakla ve başlıbaşına ders verici nitelik taşıyan hayat hikayesinin ana hatlarını çizmekle yetineceğiz.