Eugene lonesco’nun “Yalnız Adam” diye Bertan Onaran tarafından Türkçe’ye çevrilerek yayınlanmış(Cem Yayınevi 1974)kitabından alıntılar

 

“Nesnel koşul diye bir şey yoktur.” (s. 9)

“(…) Sonsuz bir evren aklımızın alacağı şey değildir. Oysa gerek okulda, gerek başka yerlerde bana hep evrenin sonsuz olduğu söylenmişti. Ve sonra evrenin sonsuz değil, sonlu olduğu söylenmişti, buysa bana hani deyim yerindeyse, daha akıl almaz geliyordu, çünkü son’undan ‘sonra’ ne vardı acaba? (…)” (s. 16)

“(…) Gelirimle uzun süre yaşamayı tasarlıyordum. (…) Benim için en iyi şey işadamlarına ortak olmamaktı. (…)” (s. 18)

“(…) Dünya hayvanların kapatıldığı, düzmece dağların, yapay ormanların, göle benzer su birikintilerinin bulunduğu, ama dört bir yanından demir parmaklıklarla çevrilmiş bir hayvanat bahçesine benzetilebilirdi. (…)” (s. 19)

“(…), bilmeden içimizde taşıdığımız güneşi gizleyen bulutlardan başka bir şey olmayan yüzlerimiz. (…) Belli bir görüş açısı gereklidir bize, bakan ya da küçük bir memur, milyarder ya da serseri oluşumuzun hiç önemi yoktur. (…) En dondurucu soğuk bile karşı koyamaz yürek sıcaklığına. (…) İçkinin insana sağladığı iyilik geçicidir. İyilik ya da açıkgörüşlülük. (…)” (s. 23)

“Yazdıklarımda cumhuriyetin ilânından yirmi bir sene sonra bir polis memurunun son çocuğu olarak dünyaya gelmiş birinin kendi hayatına sahip çıkışının tezahürlerini görürsünüz.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında “KALDIĞIM YERDEN DEVAM EDERSEM NEREYE VARACAĞIM?” başlığıyla çıkan, 25 Zilkade 1443 (24 Haziran 2022 tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=128&KatId=7) her paragrafından yapacağım ikişer cümlelik alıntılamalardan (ilk alıntı da ilk paragrafın son cümlesi olarak başlığı teşkil etti) oluşacak bu yazı.

” (…) İster şiir alanında ve isterse mensur tarzda olsun bütün yaptıklarım benim bencil hissiyatımın gereğidir. Bencil bir hissiyat… Başımı dik tutan, ömrümce bana gurur veren bir şey o. (…) ( başlığı teşkil eden alıntı cümlenin yeri burası)


Çocukluğumu bir mutluluk dönemi olarak hatırlamıyorum. Öyleymiş gibi hatırlayanları da zihnen yetersiz sayıyorum. (…)

(…) Çocukluğumdan itibaren şahısla şahsiyet arasındaki ilişki beni meşgul ediyordu. Ben ne kadar önem atfetsem de rüyalarım beni ben yapmıyordu. (…)

(…) Eğer insanları modernleşmenin sürüklediği yer hesaba katılacak olursa maksat Müslümanların camiye, Hıristiyanların kiliseye, Yahudilerin havraya hapsedilmesi teşebbüsünde bulunmaktan başka bir şey değildir. İslâm’ın kıldan ince kılıçtan keskin olduğunu hatırda tutmak lâzım. (…)

(…) Dünya Sistemi diye adlandırdığımız kuvvet 27 Mayıs 1960’da Türk milletinin oylarıyla hükümet kuran Demokrat Parti’yi alaşağı etmekle kalmadı millet çoğunluğunun sevgisini kazanmış Adnan Menderes’i ipte sallandırdı. (…)  Yirmi yıla yakın bir zaman boyunca 27 Mayıs’a alkış tutma mecburiyeti altında kaldık.  (…) ”  

Merhûm Muhammed Hamidullah’ın Hz.Peygamber’in Altı Orijinal Diplomatik Mektubu” kitabından (Çeviren: Mehmet Yazgan, Beyan Yayınları, Doğan Ofset,1990) alıntılar

 

“Papirüsler: Yazının papirüs üzerine yazılması çok eski dönemlere dayanmaktadır. Adolf Grohmann’ın görüşü böyledir(bk. From the World of Arabic Papyri, Kahire 1952, s.62, 113-114): ‘Arap müelliflerin dediklerine bakılırsa, uzun bir süre alfabedeki harfleri birbirinden ayırt etmek için noktaların icat edilmesinin H.1. asrın ikinci yarısından önce ortaya çıktığına inanılmasına rağmen, (…) gerçek şudur ki, bugüne kadar bulunan en eski papirüs, H. 22 yılına (m.643) ait olup, Erzherzog Rainer koleksiyonunda muhafaza edilmektedir. Sözkonusu papirüs 1894 yılında 558 no ile Viyana Sergisi rehberi’nde yayınlanmış olup bize (Ha, zâl, Şın ve nûn) harfleri üzerinde noktalar olduğunu göstermektedir.

Bu papirüs Halife Hz. Ömer İbnü’l-Hattab (r.a.) dönemine ait olup Arapça metni yanında Yunanca tercümesi de bulunmaktadır. Grohman’ın deşifre ettiğine göre Arapça metnin resmi var (s.37-38) Tercümesi şöyle: ‘Bismillahirrahmanirrahim. İşbu makbuz, Abdullah b. Cübeyr ve arkadaşlarının Ahnes’den kasaplık koyunlar aldığını göstermektedir: Biz, Ebu Kîr’ın küçük oğlu Roderic’den ve Ebu Kîr’ın büyük oğlu Stephan’dan 50 kasaplık koyun ve daha sonra 15 koyun aldık. Bu koyunları onun gemisinden adamlar ve müfrezeler, ağır silahlı insanlar 22 yılı Cemaziyelevvel ayında gasbettiler. İbn Hudeyde tarafından yazılmıştır.’ “(s.39)

“Neyin zulüm olduğunu veya olmadığını biliyor muyuz?”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında ” TÜRK MÜSÜN? YOKSA SADECE TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE VATANDAŞLIK BAĞI KURMANIN BİR YOLUNA MI SAHİP ÇIKTIN? ” başlığıyla çıkan, 18 Zilkade 1443 (17 Haziran 2022) tarihli yazısının (http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=127&KatId=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamaların (bunlardan ilki ikinci paragrafın ilk cümlesi olup bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil ediyor) oluşturacağı bir yazı olacak bu.

“Bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde belli bir değerde bir mülk sahibi olmak dünyanın neresinden gelmiş olursa olsun herkese devlet katında vatandaşlık edinme hakkı veriyor. Bu öyle bir iş ki kimin marifeti olduğunu düşündüğümde aklım karışıyor. Bununla kim hangi bala kaymak katıyor? Bu toprakların Haçlı Seferleri sırasında dar-ül İslâm haline getirilişinin ürünü olan insanlar olarak devlet vatandaş kıtlığı çektiği için mi bu ezaya katlanıyoruz? Yoksa aynı devlet ömürlerini Türk topraklarında sürdürenler arasından belli bir gelir düzeyi üstünde kalanlardan biraz daha fayda temin etme yoluna mı sapmış? Sebep ve gerekçe ne olursa olsun kirasını ödeyemediği için ev sahipleri tarafından kapı dışarı edilen kiracıların bulunduğu bir ülkede bu hadise alenen bir zulümdür.

(Başlığı teşkil eden alıntı cümlenin yeri burası) Biz Türkler asırlar boyu zulmü nasıl fark edeceğimizi bilmek şöyle dursun zulmü gündemimize almak gereğini bile duymadık ve halen hiç duymuyoruz. Duysaydık bilhassa 1953 Hıristiyan yılından itibaren Latin alfabesi zorbalığı üzerinden Türklerin maruz bırakıldıkları tahsil hayatına müdahaleler toplumda bir huzursuzluğa sebep olurdu. Olmadı ve olacağa da benzemiyor.  (…)

Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi’nden(Müellif: M.İbn Arabî, Terc. Ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Yayına Hazırlayan: Prof.Dr. Mustafa Tahralı, İz Yay., 6. Baskı 2013) alıntılar

 

“Hadîs-i şerîf gereğince, ‘Kader kader ile reddolunur (geri döndürülür).’ Meselâ tabiatta soğukluk ve sıcaklık vardır; ve kezâ nûr ve zulmet vardır. Soğukluğun reddi sıcaklık ile; ve sıcaklığın reddi soğukluk ile; ve kezâ nûrun reddi zulmet ile ve zulmetin reddi nûr iledir. Dolayısıyla akıl soğukluğun veyâ zulmetin reddi için bir ısıtma veya aydınlatma usûlü bulup sıcaklık ve aydınlık hâsıl eder. Ve netice olarak da mahv ve isbât var olur. Ve kezâ demir demir ile ve tuzak tuzak ile reddolunur. Ve diğerleri de buna kıyâs olunur.

Cenâb-ı Şeyh-i Ekber (ra) ikinci Beyt-i şerîflerinde buyururlar: ‘Benim elim onun melekûtunda Allah’ın yemînidir.’ Yani benim elim olan hakikatim O’nun melekûtunda O’nun îcâd elidir. ‘Melekût’ dan maksat şehâdet âleminin üstünde olan gayb âlemi mertebeleridir, yani ruhlar ve misâl mertebeleridir. ‘Benim elim’den murâd ilâhî ilimde sâbit olan kulun hakikatidir ki, varlık tecellîleri ruhlar, misâl ve şehâdet mertebelerinde bu sâbit hakikatler hasebiyle vâki olur. Zîrâ Hak malûmu olan şeyi murâd eder. Ve malûm ise kulun sabit hakikatidir. Bundan dolayı kulun sâbit hakikati Allah’ın melekûtunda O’nun îcâd eli olur. ‘Ben dilediğim şeyi icrâ ederim. Ve rüsûm huzûzdur(hazlar)’. Yani ben ilâhî ilimde sâbit olan hakikatimin istidâdına uyarak murâd ettiğim şeyi kevnî (kâinata ait) mertebelerde icrâ ederim. Ve izâfî varlığımdan zâhir olan rüsûm(madde âleminde zuhura gelen fiil vs. şeyler) ve fiiller, ezelî olan hazlar ve nasiblerdir. (s. 250)