“Türkiye’de Dinî Hayat Arşivi”

 

Prof. Dr. İsmail Kara‘nın, bu yazının başlığını teşkil eden bir konuyu konuşma mevzuu yapmasıyla böyle bir arşivden haberdar oldu o konuşmayı dinleyenler.

Bu yazıyla da bu konuyu daha bir ayrıntıyla açıklamaya çalışacağım. Tabii ki Prof. Dr. İsmail Kara’nın o konuşmasını dinlemiş ve notlar almış biri olarak.

“1970’li yılların sonlarından itibaren Çağdaş Türk Düşüncesi ve Çağdaş İslâm Düşüncesi sahalarına yoğunlaşan çalışmalarımı yürütürken biriktirip muhafaza ettiğim her türden arşiv malzemesinden, bu konu da elbette nasiplenmiş oldu demek istiyor değerli araştırmacı ve bilim adamı İsmail Kara.

Cumhuriyet devri Türkiyesi’nde dinî hayatın hem düşünce-anlayış kademelerine ve farklı din yorumlarına mensup kurumlar, yapılar, gruplar, hem gündelik hayat ve dînî yaşama biçimleri, hem de onların sembolleri, karşılıklı takdimleri-propagandaları, tenkitleri, ifade biçimleri ve üslûpları itibariyle bütün unsurlarına dair malzemeler şu başlıklarla özetlenebilir: . Laiklik politikaları, din-siyaset ilişkileri, mevzuat ve icraat. .Yaygın ve örgün Din eğitimi; İmam-Hatip Okulları, İlahiyat Fakülteleri, Kur’an Kursları, Din dersleri. . .Diyanet İşleri Başkanlığı , Türkiye Diyanet Vakfı, yurt içi ve yurt dışı din hizmetleri, . .Camiler, Cami cemaati, din görevlileri, cami hizmetleri, dinin anlatılma biçimleri, vaazlar-hutbeler, cami mimarisi . Dinî yayınlar, kitap-dergi-gazete-televizyon yayıncılığı, .Dinî hayatın ve dinî sembollerin tezahür biçimleri .Cemaat ve tarikat yapıları, . Alevîlik .Dernekler ve Vakıflar, kurumsallaşmalar . Siyasî merkezin, üniversitenin, akademisyenlerin ve basın’ın laiklik-din meselelerine, dinî hayatın yaşanma biçimlerine yaklaşımları, .Partilerin, siyaset kurumunun, darbelerin, sivil-asker bürokrasinin, basının, sermaye çevrelerinin yaklaşımları vb. Bunların yanında ilgilendiğim basın-yayın ve kitap-dergi-gazete dünyası, şehirleşme biçimleri, mimari ve tarihî yapılar, biyografi-hatırat metinlerine dair de bir miktar malzeme bulunuyor. Bu geniş malzemenin genel maddî karakteri ve kaynak bilgi türleri ana birimler altında özetlenebilir.

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi web sayfası üzerinden araştırmacıların ve konuya ilgi duyanların kullanımına açılmıştır. Aşağıdaki linkten giriş yapabilirsiniz.

Prof.Dr. İsmail Kara – Türkiye’de Dinî Hayat Arşivi

Arşiv belgeleri PDF ve TIF formatlarında taranmıştır. Araştırmacılara PDF olarak sunulmaktadır. Kaynak olarak “İZÜ İsmail Kara-Türkiye’de Dînî Hayat Arşivi” bilgisinin verilmesi şartıyla arşivdeki belgeler araştırmacılar tarafından kullanılabilir. (…) Hayırlı, faydalı ve verimli olması temennisiyle. Prof.Dr. İsmail Kara

“İlim Bilmez Tarih Hatırlamaz / Şerh Ve Haşiye Meselesine Dair Birkaç Not”

 

Birinci Baskısı Temmuz 2011′ de yapılmış olan, bu yazının başlığını alıntı olarak teşkil eden İsmail Kara‘nın bu kitabı DERGÂH YAYINLARI’nın 468., Çağdaş Türk Düşüncesi dizisi’nin 52. Kitabı olarak çıkmıştır. Kitabın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazıyı oluşturacak.

“(…) Türkiye’de ve İslâm dünyasında şerh ve haşiye literatürü hakkında, XIX ve XX. yüzyıllarda oluşmuş, bir kısmı katı denebilecek birçok hüküm, hayli menfi tasvirler ve ziyadesiyle ironik ifadeler bulunmasına rağmen, bu meseleye tahsis edilmiş sorgulayıcı ve kuşatıcı akademik herhangi bir araştırmanın, kaydadeğer metodolojik bir metnin olmayışı ilk muharrik (tahrik edici) sebep olarak anılabilir. Çok mühim bir konuda, hükümlere paralel veya yargılarla mütenâsip (nisbî) delillerin, delillendirme çabalarının olmayışı ve hangi şartlarda ortaya çıktığını nisbeten bildiğimiz bazı önkabullerin süratle tedâvüle (dolaşıma) girerek kolaylıkla müteârife (aksiyom) haline gelmesi, nihayet bugüne kadar hükümranlığını sürdürmesi ilim âlemi açısından şaşırtıcı ve anormâl olmalı değil midir? Yapısı itibariyle bu kadar zayıf bir hüküm ve kabuller manzumesi, İslâm tarih tasavvurunu ve İslâmî ilimlerin statüsünü, bilginin değerini ciddî ölçüde değiştirmesine hattâ tahrip etmesine rağmen yıllardır niçin ciddî bir akademik şüpheyi davet etmesin ve peşisıra şu veya bu düzeyde tadil ve tashihe tâbi tutulmasın?

Bunu takip eden birçok soru daha: Asırlara hükmederek gelen meşru ve başarılı bir telif tarzı ve yaygın bir ilmî faaliyet türü, XIX ve XX. asırda nasıl hantal, gayrimeşru, güven telkin etmeyen, gelişigüzel ve zayıf bir alan haline ge(tiri)lebilmiştir? Batı Avrupa’daki ilim-bilim anlayışının değişmesi, bilgi-güç ilişkisi, her şeyi tahakkümü altına alan ilerleme fikri, hümanizm, akılcılık ve bireycilik gibi temayüllerin (eğilimlerin) güçlenmesi, felsefe öncelikli ilim ve fikir anlayışı, orijinalite ve yenilik (bizde ictihad) odaklı ilim ve fikir tarihi tasavvuru, gerileme-çöküş edebiyatları (!), modernleşme zihniyeti ve çabaları… gibi unsurlar bu süreçte ne derecede belirleyici veya yönlendirici bir etkiye sahip olmuştur?

William Chittick’in Nakşu’l-Fusûs’undan…

 

Turan Koç çevirisiyle birkaç alıntı bu kitaptan: “Bir iz bulduğumda Senin Sıfatlarından kendimde, / Allah korusun, benden daha büyük biri bulunmaz! / Ama kendime dönünce bakışlarım bir de, / İki dünyada da benden daha kötüsü kalmaz. ” “İnsan iki yüzlü bir aynadır. Bir yüzünde Rablik özellikleri, öteki yüzünde kulluğun kusurları yansır. Rablik özelliklerine bakacak olursan, o bütün varlıklardan büyüktür; ama kulluğun eksikliklerini göz önüne getirecek olursan o tüm yaratıklardan daha önemsiz, daha hakirdir.”

“İmdi, eğer buraya kadarki izahları anladıysan, sana insanla ne kastedildiğini açıklamış oldum. O’nun En Güzel İsimlerle ya da onlarla nitelenmiş bulunmakla elde ettiği görkem ve izzete ve bu isimlerin kendileri için mükemmel bir tecelli mahalli ve her şeyi kuşatıcı bir mazhar (zuhur yeri) olması için onu istemelerine bak. En Güzel İsimler’in onu talep etmesinden ve onun varlığına ihtiyaç duymalarından onun izzetini, yani görkem, ululuk ve şerefini anlarsın; zira aranan şeyin şeref ve izzeti, arayanın şeref ve izzetine göre olur; ve aynı şekilde onun özünde bir hiç olan varlığının tezahürünün onlarla, yani o İsimler sayesinde olmasından da onun ne kadar aşağılık (zillet) biri olduğunu anlarsın; zira yokluk yasalarına bağlı ya da bağımlı olmaktan ve varolmak için başkasına muhtaç bulunmaktan daha aşağılık bir şey yoktur. Anla artık!”

“Bundan, yani insanın batınî yönü bakımından bir rab olurken, zahirî yönü bakımından bir kul olduğunun anlaşıldığı makamdan, onun, yani insanın iki yüzü (suret) olan bir nüsha olduğu anlaşılır. Bu iki yüzün karşılığı ya da onlara denk gelen şeyler de şunlardır: insanın batınî cem’i, yani Hakk‘ın her şeyi kuşatıp kavrayıcılığı ile kucaklanmış olan sureti ve onun dış dağılma ve ayrışma durumu ile kuşatılıp kavranan âlem‘in sûreti. Ve bu iki sûret de Allah’ın insanı yarattığı iki elidir.”

Nedir insan? Her şeyi kuşatan berzah, Hak ile halkın sûreti vardır onda.

O, Hakk’ın Zatı ve dile gelmez Sıfatları İçinde olan özün özü bir nüsha.

Kudret âleminin incelikleriyle irtibatlıdır o, Melekût âleminin gerçekliklerini kendisinde barındırandır.

Batını vahdet denizine dalmış; Zâhiri kuru dudaklarıyla ayrılık sâhilinde.

Hakk’ın hiçbir Sıfatı yoktur ki Tezâhür etmemiş olsun onun zâtında.

Bilendir o, işiten ve görendir; Konuşandır, dileyen, diri ve güçlüdür.

‘Varlık’ meselesi üzerine Abdülkerîm Cîlî’nin ‘İnsân-ı Kâmil’ Kitabından alıntılar

 

Abdülkerîm el-Cîlî‘nin müellifi olduğu, tercümesi Abdülaziz Mecdi Tolun‘a ait, İZ Yayıncılık’tan 266. kitap olarak çıkan, 4. baskısı, İstanbul, 2015 olan İNSÂN-I KÂMİL isimli eserin (Yayına Hazırlayanlar: merhûm Yrd.Doç. Dr. Selçuk Eraydın, günümüzde Prof.Dr. Ekrem Demirli, Abdullah Kartal ) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı. Önce Tercümenin Yayınlanması Hakkında Bir Kaç Söz başlıklı Ekrem Demirli‘nin yazdığı bölümün birkaç yerinden alıntılar:

İnsân-ı Kâmil yazarı, aynı zamanda bir şairdir ve Arapça divanları bulunmaktadır. Eserinde de sıklıkla düşüncelerini ifade ederken şiir sanatından yararlanmıştır. Kendisi de divanı bulunan bir şair olan Mütercim, Arapça şiir tercümeleri için model olabilecek bir maharetle bu şiirleri Türkçeyle aktarmıştır. Yayında, Kasidenin Tercümesi‘, Beytin Tercümesi, Manzumenin Tercümesi gibi başlıklar altında yer alan şiirlerin tercümelerini italik karakter ile ayırt ettik. (…) Son olarak böyle bir eserin hazırlanmasına girişen fakat ömrü vefa etmeyen rahmetli hocamız Selçuk Eraydın Beyi rahmetle anıyoruz. Teşvik ve yönlendirmeleriyle bu çalışmanın gerçekleşmesinde büyük katkıları olan muhterem hocamız Prof. Dr. Mustafa Tahralı Bey’e teşekkürü bir borç biliriz. Ayrıca kitabın yayınlanmasında büyük hassâsiyet gösteren, başta muhterem hocamız Doç. Dr. İlhan Kutluer beye (günümüzde Prof. Dr.) ve İz Yayıncılık’ın yönetici ve mensuplarına da teşekkür ederiz. Osmanlı Devleti’nin 700. yılını idrâk edeceğimiz senenin başlangıcında, Osmanlı’nın son devir âlimlerinden birisi tarafından, İslâm kültürünün en önemli kitaplarından birisi üzerine yapılmış bir tercümeyi yayına hazırlamanın mutluluğunu taşırken mütercim merhûmu da rahmet ve minnetle anarız.” (Tercümenin Yayınlanması Hakkında Birkaç Söz başlıklı yazının son bölümü) Ekrem Demirli 10/11/1998

“Eşyâyı (şeyleri) ihâtası, eşyânın ‘ayn’ı (hakikati) olmasıyladır. Sıfatlarını künhü (aslı/hakikati) ile kuşatmadan Zât’ı âcizdir. Bunun doğrusu, müellifin ruhuna sorularak öğrenilmiş olup, şöyledir: ” Zât künhünü (aslını) kuşatmadan, Zât’ı, sıfatlarını hacz ve men’ etmiştir.” demektir.

Evveliyettinin (önceliğinin) evveli, âhiriyyetinin (sonralığının) âhiri yoktur. Ezelî Kayyûmdur, ebedî Bâkîdir. O’nun kuvvet, kudret ve irâdesi ilişmedikçe varlıkta bir zerrenin hareketine imkân yoktur. Varlığın evvelsiz başlangıcı ve sonsuz sonuna nazaran, olmuş ve olacak ne varsa, kâffesi kendisinin ma’lûmudur. Ve şehâdet (şâhitlik) ederim ki, bu ibârelerden müteâlî (aşkın) ve Zât’ı tasrih (belirtme) ve işaretle bilinmekten mukaddes olan Allah’dan başka ilâh yoktur. O’na delâlet eden her işâret O’nun hakikatinden uzak düşmüş ve ona hidâyet eden her ibare ona vüsûlden yolunu şaşırmıştır. O, zâtî iktizâ hasebiyle nefsini bilir ve zât’iyle kemâli kuşatıcı ve yeteri kadardır.

İNSÂN-I KÂMİL’den alıntılar

 

Müellifi Abdülkerîm el- Cîlî, mütercimi Abdülaziz Mecdi Tolun olan, merhûm Yrd. Doç. Dr. Selçuk Eraydın, Ekrem Demirli (günümüzde Prof. Dr.) , Abdullah Kartal ekibince yayına hazırlanmış ve İZ Yayıncılık’tan çıkmış bu 266. kitabın 4. Baskısı 2015’de gerçekleşmiştir. Bu kitabın birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“İnsân-ı Kâmil hakikatiyle bütün varlığın bilgisini câmidir (toplayıcıdır) ve hakîkatlere ait bütün bilgiler bu mertebeden kaynaklanmaktadır. Şu halde, ilklerin ve sonrakilerin bilinmesinde Kâmil İnsan, mutlak anlamda Hz. Peygamber’in hakîkatinden ibâret olan birinci mertebenin bilinmesinin kendisinden sonra gelen ilâhî ve kevnî (kozmik) bütün mertebelerin ve o mertebelerde taayyün eden (beliren) varlıkların hakîkatinin de bilinmesi demektir. (…)