15 Temmuz Posts

Ali Saydam yazılarıyla sağduyu yansıtmayan siyasî tavırlara dikkat çekiyor

 

Ali Saydam, iletişimci yanının da katkısıyla, eskilerin velûd, yenilerin doğurgan dedikleri anlamda bir gazete yazarı olarak önemsediğim, dolayısıyla yazılarının takipçisi olduğum; kendisi hakkında izlenimim ve kanaatim yazılarını okumama dayanan bir kişi. Onun, Yeni Şafak’ta çıkan yazılarından son üçünden alıntılar sunacağım. Bu yazıların başlıkları ve tarihleri eskiden yeniye, sırasıyla şöyle: “İmamoğlu ne istiyor?” (28 Nisan 2020), “Buda mı onlara yarayacak?” (30 Nisan 2020), “Canan Hanım, o nasıl bir şekil? (02 Mayıs 2020). Aynı sırayla, bu yazıların her birinin üç yerinden yapacağım alıntılamalar bu yazının içeriğini oluşturacak.

İlk yazıdan:
“(…) Kahramanın Yolculuğu, yalnızca bir kitap ismi değil… ABD’li bilim insanı Joseph Campbell, Buda, Hz. Musa ve Hz. İsa gibi ‘seçilmiş’ kişilerin hikâyelerindeki dini ve psikolojik gelişmenin ortak özellikler gösterdiğini saptamış ve buna ‘kahramanın yolculuğu’ adını vermiş… İmamoğlu’nun kendini nasıl bir dev aynasında gördüğünün bir örneği…”

“(…) 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle, İBB 100 bin çocuğa çeşitli hediye paketleri göndermiş. Paketin içinden çıkan Cumhuriyet ve Demokrasi adlı bir ‘çocuk dergisi’ ciddî tartışmalara neden oldu…
Türkiye gazetesi yazarı Süleyman Özışık, sosyal medya hesabından bir video çekerek açıklamış… Çocuklara dağıtılan bu dergi, İmamoğlu Beylikdüzü Belediye Başkanı iken 2017 yılında hazırlanmış. Ancak Valilik dağıtımına izin vermemiş… Bu yıl da aynı dergiyi, Valilik izni olmamasına rağmen İBB logosuyla basmışlar…
Peki, dergide dağıtılmasına izin verilmeyecek kadar sakıncalı ne olabilir?
Öncelikle, din adamlarının resmedildiği bir çizim, Alevi vatandaşları rahatsız etmiş… (…)”

“(…) Gezi sürecinde de sıkça duyduğumuz bu söylem, ilköğretim çağındaki çocukları CHP’nin siyasi propagandasına alet etmekten başka ne anlama gelebilir?!
İmamoğlu’nun bu hamlelerinin, kendisine ‘mağduriyet hikâyesi’ üretmek için çizilmiş stratejinin birer parçası olduğunu düşünüyoruz… (…)”

” ’15 Temmuz’u farklı kılan nedir? “

 

M. Şükrü Hanioğlu‘nun Sabah’ta yazdığı son yazılarından biri 15 Temmuz 2018 tarihli, başlığını bu yazıya başlık olarak alıntıladığım yazısı idi. Değerli ve seçkin bir bilim ve düşünce adamı olan yazarın bu yazısının bazı yerlerinden alıntılar sunarak bu değerlendirmeyi yansıtmak istedim.

15 Temmuz kalkışması, derinlikli ideolojik mesaj ve gelecek tasavvuru sunmayan, toplumsal tabandan yoksun ve ordu cuntası sınıflamasına da sokulamayacak bir darbe girişimidir. Bu nedenle de Kuleli Vak’ası’ndan (1859) 28 Şubat postmodern darbesine (1997) uzanan süreçteki örneklerden farklılaşır.

(…) Modernleşen asker-sivil bürokrasinin siyasete ağırlığını koyduğu yeni düzende de “darbe” temel “iktidar değiştirme aracı” olmuştur.

(…) Süreç tamamlandığında üç sultan tahttan indirilmiş, önüne konulan evrakı imzalayan derviş-meşreb padişahı devirmenin önemsizleştiği “meşrutî” dönemde de iktidar dört kez darbe ile el değiştirmişti. Türkiye çok partili rejime geçiş sonrasında yeni bir darbe girişimleri sarmalına girecektir.

Küçümsediğimiz Afrika ve Latin Amerika ülkelerininkinden bile zengin “darbeler tarihimiz”in çeşitliliği “özgün” bir “örnek” ile karşılaşılmasını güçleştirmektedir. Buna karşılık 15 Temmuz kalkışması bir ideolojik mesaj ve toplumsal tabana sahip olmama çerçevesinde diğerlerinden farklılaşmaktadır.

Şekil olarak, 15 Temmuz teşebbüsünün arka planındaki örgütlenme, Süleymaniyeli Şeyh Ahmed Efendi ile “ahd” icra ederek Kuleli Vak’ası olarak anılan darbeyi tezgâhlayan bürokratların teşkilâtını andırmaktadır. Ancak bu benzerlik, hareketlerin başında dinî liderler bulunmasının ötesine taşınamaz.

Seçtiğim en yeni dört gazete yazısından alıntılar

 

“(…) “Ay doğmuyorsa yüzüne/ güneş vurmuyorsa pencerene/ kabahati ne güneşte ne de ayda ara/ gözlerindeki perdeyi arala” buyurmuş Hazreti Mevlânâ. (…) “Modern dönemdeki varlığın hakikatini anlama çabamız aynı zamanda varlığın üzerinde egemenlik kurma çabasıyla beraber gidiyor” diyor Abdurrahman Arslan. Düşünmeliyiz bunun üstünde, hepimiz, özellikle, doğruyu sürekli cebinde taşıdığını düşünenlerimiz… (…) “Boşuna mürekkebi telef etme” dedi meczup, “eğri kalemle doğru çizgi çizilmez!” “(Gökhan Özcan, “Eğri kalem” başlıklı yazısından, Yeni Şafak, 4 Nisan 2019)

M. Şükrü Hanioğlu’nun gazete (Sabah) yazılarından alıntılar

 

Princeton Üniversitesi’nde (ABD) öğretim üyesi, Siyaset Bilimi ve Tarih alanlarında değerli ve seçkin bir bilim adamı ve entelektüel olan ve gazete yazılarının sıkı tâkipçilerinden biri olduğum M. Şükrü Hanioğlu’nun 2017 ve 2018’de Sabah’ta çıkmış yazılarının dördünden birkaç cümlelik ifadelerinden oluşan birer alıntı sunacağım.

Gökhan Özcan’ın yazısının son bölümü

 

“(…) Peki karanlık planı yapan iç ve dış odaklar, bundan önceki darbeler gibi planlarını herkesin uykuda olduğu bir saatte, sabaha karşı hayata geçirseler ve bu kadar gürültü yapmayıp daha sinsi stratejilerle önce kurumsal mevzileri ele geçirip kamu gücünü felç etseler ne olurdu? Bu şekilde bile devletin televizyonunda bildirilerini okutabildiler, bunu unutmayalım?