ayn-ı sâbite Posts

13. Yüzyılda yazılmış bir tasavvufî eserin tercümesi olan bir kitaptan alıntılar…

 

Sadreddin Konevî‘nin (1210-1274) en-Nefehâtü’l-ilâhiyye isimli eserinin İlâhî Nefhalar adıyla Ekrem Demirli tarafından dilimize çevrilmiş olması, 13. yüzyılda telif edilmiş, tasavvuf alanındaki bu önemli eserin muhtevası hakkında bilgi edinmemizi mümkün kılmaktadır. Bu kitabın (Kapı Yayınları, 1. Basım: Mayıs 2015) birkaç yerinden alıntılar sunmakla bu değerli müellifin ilminden-irfânından ne yansıtılabilirse; kendisini minnet, şükran ve dua ile anmak, ve mütercime şükran borcumuz anlamında küçük bir çabayla, geçmişteki böylesi büyük eserlere ve günümüzdeki onlarla ilgili önemli çalışmalara saygımı belirtmiş olacağımı düşünüyorum. “Alıntılar” diyorum ama kelimesi kelimesine aynı, tıpa-tıp imlâsına uyacağımı söylemiş olmadığım ama anlamına sâdık kalmaya çalışarak bu kitaptan aktarımlar yapacağım bilinmeli.

“Bir insan şunu ileri sürebilir: ‘Seçkinlerden her birisinin bilgisi Hakk’ın bilinen her şeyi ihata eden bilgisine mutâbık olmalıdır.’ Böyle bir iddiaya verilecek cevap şudur: Hakk’ın bilgisinin kendisinin bir sıfatı olarak dikkate alınması, -başkasının bir sıfatı olması itibariyle- onun/onların bilgisinin bir şeye ilişmesinden farklı olduğunu düşündürmesi gerekir. Bunu anlayınız! Bu bilgi inâyete mazhar insana Rabbinin bahşetmiş olduğu ve insana keşf olunan şeylerin en değerlisi ve yücesidir.” (s.18)

Fusûsu’l Hikem’den sâbit hakîkatler, isti’dâdlar, kader ve kaza üzerine alıntılar

 

Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin (d.1165 Endülüs, Mürsiye – v.1240 Şam, Dımaşk) Fusûsu’l-Hikem adlı eserinin Ahmed Avni Konuk(d.1868 İstanbul, v.1938 aynı şehir) tarafından harf inkılabı öncesinde (1915-1928) Arapçadan Osmanlı Türkçesine tercümesi ve şerhi yapılmış; 1987’de Mustafa Tahralı ve Selçuk Eraydın(d.1937 Balıkesir- v.1995 İstanbul) tarafından latinize olarak günümüz Türkçesinde ilk cildi hazırlanıp yayınlanmış olan bu eserin diğer üç cildinin yayınlanması işi de 1992’de tamamlanmıştır. Benim alıntılar sunacağım ciltler 2017’de 7. Baskısı yapılmış olanlardır. “Alıntılar” diyorum ama tıpatıp alıntı değil bunlar; okunması ve anlaşılması daha kolay olsun diye, aslına anlam bakımından sâdık kalmak kaygısıyla, bir şekilde (kelime karşılıkları verilerek, daha da sadeleştirilerek) ifade edilmiş, böylece orijinal metin aynen aktarılmış olmamaktadır.

“Senin ayn-ı sâbiten (sâbit hakikatin) saadet ve kemâli gerektirip Hakk’a, hâl diliyle ‘benim üzerime saadet ve kemâl ile hükm eyle’ demiş ve dolayısıyla dış varlıkda yani bu dünyada o ezelî hükmün eseri sende saadet ve kemâl sûretinde görünür olmuş ise, bundan dolayı ancak nefsini öv; çünkü hüküm senindir. Ve eğer sâbit hakikatin eşkiyalığı, haydutluğu ve noksanı gerektirip, Hakk’a bu hükmü verdiği için, bu âlemde sen şekâvet ve noksan üzere isen, bundan dolayı da nefsini kına, çünkü hüküm yine senindir. Hidâyet ve dalâlet, hayr ve şer ve her şey, varlığı feyzlendirme i’tibariyle elbette ki Hakk’ındır. Yoksa sâbit hakikatler, Hakk’a ne hüküm vermiş ve Haktan kendileri için ne istemiş iseler, o zuhûr ettiği için bunların cümlesi hakikatlerdendir. Dolayısıyla eğer zulüm vakı’ olursa halkdandır, Hak’dan değildir. Nitekim Hak Teâlâ buyurur (meâlen) : ‘Biz sana anlatdığımız şeyleri (En’am, 6/146) Yahudilere daha evvel haram kılmışdık. (Bununla) biz onlara zulmetmemişdik. Fakat onlar kendilerine zulm etmiş oluyorlardı.’ (Nahl, 16/118) (Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi-II, s. 69)

“İnsan varlığındaki üç nûr”

 

M. İbn Arabî‘nin (1165-1240) “Tedbîrât-ı İlâhiyye” adlı eserini okuyup anlamaya çalışmamızı, merhum Ahmed Avni Konuk‘un (1868-1938) bu eserin tercüme ve şerhini 1925 yılında, yani harf inkılabından birkaç sene önce tamamlamasına ve o tercüme ve şerhin de 1990’lı yılların başlarında günümüz Türkçesiyle değerli hocamız Mustafa Tahralı tarafından yayına hazırlanmış olmasına borçluyuz. Bu kıymetli eserden başlıkta belirttiğim konuyu olabildiğince kısa ve öz olarak aktarmaya çalışacağım. Yer yer parantez açarak bazı kelimelerin ve ifadelerin karşılıklarının bir kere verilerek anlaşılmasını sağlamayı gerekli gördüğümü belirtirim.

Sadreddin Konevî hazretlerinden sözler

 

13. yüzyılda yaşamış (d.1210-v.1274), tasavvuf düşüncesine kazandırdığı boyutlar ve kendisinden sonraya etkileriyle çok önemli bir sûfî-düşünür olarak bilinen, çocukluğundan itibaren İbnü’l-Arabî’nin tasavvuf terbiyesi altında yetişmiş Sadreddin Konevî hazretlerinin İlahi Nefhalar adıyla dilimize çevrilmiş eserinden (Çeviren: Ekrem Demirli, Kapı Yayınları, 1. Basım: Mayıs 2015, ISBN: 978-605-5147-10-5) bazı sözler aktaracağım.