bilgelik Posts

İsmet Özel’in “Şiirle Keşfedilmiş Yerlere Taşınmak” başlıklı yazısından alıntılar

 

“Şiir neyi başlattıysa onun sonunu da getirdi. Bunu ister divan edebiyatının ömrü itibariyle isterseniz âşık edebiyatının nelere rağmen hayatta kalışıyla anlamlandırabilirsiniz. (…) Mekânın önce yurt, sonra vatan haline gelişinde baş rolü oynayan yine şiirdi. (…) Türklere zarafet verdiği için benimsenen yerler Türklerin sayıldı.Vatanlaşma istidadını ihtiva etmeyen toprağı Türk yurdu olarak hiçbir zaman bilmedik. (…) Bir Medine müdafaamız var; ama bir Mekke müdafaamız yok. (…) Bütün olan bitenin zemininde Türklerin Haçlı seferleri’ni bir münasebet bilip dar-ül İslâm’ı nereye kadar ilerlettikleri fikri var. (…) 1920’nin Misak-ı Millîsi Süleyman Çelebi’nin şiirle inşa ettiği sahayı işaret eder. (…)

Yerler vardır şiirin keşfiyle teşekkül etmiştir. Bu yerler Türk topraklarında belalardan silkinme dönemlerinde dikkat çeker. (…) Türk milletinin çobanından padişahına şair olduğu dillerdedir. (…) Anadilimize Türkçe dememizi yadırgatan havayı terk uğruna yüzyıllar geçirdik. (…) Kimliğini Yunus Emre’nin bu toprağın Homeros’tan itibaren su yüzüne çıkardığı gücüne dayanarak çizdiği yoldan edindi Türk şiiri. (…) Giderek şiirin dile ebelik etmesindeki harikuladelik müşahede edildi. (…)

“Doğa ile oyun olmaz”

 

Bu gün (3 Mayıs 2020) Yeni Şafak’ta çıkan Rasim Özdenören‘in yazısının başlığını başlık olarak alıntıladım. O yazının birkaç yerinden yapacağım alıntılar oluşturacak bu yazıyı.

“Bizi burada bu korona denen virüsün insan eliyle mi üretildiği, hayvandan insana mı sıçradığı, ticaret savaşlarının bir oyunu mu olduğu hususları ilgilendirmiyor.
Bu almaşıklardan hangisi geçerli olursa olsun, durum, son tahlilde, insanın doğayı istismar etmesi gerçeğini ortaya koyuyor…
(…)
İnsan doğaya nasıl davranırsa doğa da insana öyle cevap veriyor…
İslam telakkisinde insan eşrefi mahlûkattır, yani yaratılanların en şereflisi… Bu nedenle ona deniyor ki: ‘Doğaya şerefli olanlara özgü tutumla muamelede bulun!’

Sıkıntı

 

Şimdilerde sıkça duyduğumuz bir lâf var: “sıkıntı yok”. “Tamam, mesele yok, içiniz rahat olsun” anlamında. Bunu sıradan insanlar sıradan olaylarda söylüyorlar. “Sıradan” deyince hemen sorulması lâzım: sıradışı olan ne kaldı ki?
Meselâ en büyük şehrimize Belediye Başkanı seçilen yeni bir siyasetçi “Yeni bir başlangıç için” sözünü İBB duyuru imkânlarını kullanarak sıklıkla ifade etti seçildiğinden bu yana. Ama bugün aynı sözü seçkin bir akademisyen ve entelektüel bildiğimiz, Dışişleri Bakanı ve Başbakan olarak görev yapmış, nisbeten eski bir siyasetçi de ifade edince insan ister istemez sıradanlaşmanın hangi boyutlara geldiği gibi endişe verici bir gerçek karşısında bulunulduğunu düşünüyor.

“Bu enformasyon kalabalığı arasında yalın anlamları özlemeye vaktimiz olacak mı?”

 

Gökhan Özcan’ın bu günkü, beni gerçekten çok etkileyen yazısından (“Gelişigüzel sorular” başlıklı yazı, Yeni Şafak, 25 Şubat 2019) bir cümleyi bu yazıya başlık yaptım. Yazarın “Hangi hakikate ne zaman teslim olacağımızı” yürek yakıcı bir tarzda sorduğu bu değerli yazısının birkaç yerinden alıntılar sunmakla yetineceğim; onun sözleri açıklamaya, yorumlamaya gerek duyurmayacak kadar anlaşılır, düşündürücü, etkileyici bulunacaktır iyi yazıya ihtiyaç duyanlarca.”

Sıradışı bir yazıdan insanlık durumumuza dair birkaç satır

 

“Küçük meselelerle uğraşan insanlar olduğumuz için; idraklerimiz de, hissedişlerimiz de, yaşayışlarımız da gittikçe küçülüyor.