din Posts

Bir bilimcinin sanki entelektüel tarihte bir ilkmiş gibi din ve Allah hakkındaki şımarık, iddiacı ve inkârcı tavrı

 

Hayrettin Karaman’ın “Bilim ve Din” başlıklı yazısını (Yeni Şafak, 09.12.2018) okurken, onun isim vermeden dine bakışı üzerinde durduğu ve bu konuda kendince kesin sonuçlara varmış gibi iddialı bir tavırda görünmesinin kendisine çocukça geldiğini belirttiği kişinin kim olduğunu hemen anladım. Yalnız Hayrettin hocanın “çocukça” nitelemesine katılmıyorum. Çocuklara haksızlık olur böylesi bir benzetme. Çocuklar sâftırlar. Hocanın hakkında yazdığı kişi sâf olabilir mi? O da elbette çocukken ve belki belli bir dönemine kadar sâftı, ama sonradan cüz’î aklının rehberliğinde bu duruma kadar gelmiş olmalı.

Şöyle bir olağan dışı tahsil hırsı ve bu yolda başarılı olmuş görünenler

 

Ülkemizde sonradan, yaşı ilerlemiş olarak, yaşını küçülttürmek sûretiyle tahsil yapmaya yeltenenler ve bunda zâhiren başarılı olanların bulunduğu bir vâkıadır. Denilebilir ki, belirteceğim şartlar onları tahsil için bâriz biçimde teşvik edici olmuştur.

Bu günün (11 Şubat 2018 Pazar) gazete yazılarının üçünden alıntıladığım birer bölüm

 

Cüneyd-i Bağdadî’nin tasavvuf tanımlarından birisi şöyledir: “Tasavvuf vakitleri korumak, kulun haddi olmayan şeye muttali olmaması, Rabb’inden başkasına muvafakat etmemesi, vaktinden (vaktinin getirdiğinden) başka bir şeye yaklaşmamasıdır.”

İki önemsediğim gazete yazısından alıntılar…

 

İlki Mahmud Erol Kılıç‘a ait “Bana göre İran’da ne oluyor? 2” başlıklı yazı (Yeni Şafak, 21 Ocak 2018). Bu yazının başlarından bir bölüm:

M. İbn Arabî’nin tutum olarak ‘sırf teşbîh’ ve ‘sırf tenzîh’e yaklaşımı

 

(…) Fusûsu’l-Hikem’de Fass-ı Yûnusî’de “Şerîatın zemmettiği şeyin dışında mezmûm(zemmedilmiş/yerilmiş/kötülenmiş) bir şey yoktur. Zîra şerîatın zemmi hikmetten ötürüdür ki, onu Allah bilir, yâhut Allah’ın bildirdiği kimse bilir.” denilir ve netice olarak şunlar ifade edilir: