Dünya Sistemi Posts

” Türkleri hiçe sayanların nasırına basmamızın sebebi İstiklâl Harbimizdir.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “İslâmla Damgalanmış Varoluş” üst-başlığı altında çıkan “Türk Vatanının Akıbeti” başlıklı ve 20 Şaban 1442 (2 Nisan 2021) tarihli yazısının (http://istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=66&KatId=3) dört yerinden alıntılayacağım cümlelerden ibaret olacak bu yazı.

” Ana dili Türkçe olan insanlar arasında vatan demekten kaçınanlar var. Vatan demenin siyasi bir tercihi aksettirmesinden korkuyorlar. Vatan demeyip ne diyorlar? Yurt. Ben bu iki kelime arasında gördüğüm anlam farkının kavranılması taraftarıyım. Yurt kime yakışır? Canlılar arasında sadece insanın kaldırabileceği ahlâki yükü üzerine almamış olanların yurdu olur. Yani nebat ve hayvan yurt sahibi olabilir. Vatan ise insanın irade güdümündeki kültür sayesinde edindiği şeydir. (…)” 

“(…) Bu bahse nereden geldim? Çanakkale’den. İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçemeyişi ülke içinde; ama daha çok ülke dışında yankılar uyandırmıştı. Bu İngilizlerin bilhassa Mustafa Kemal’e istediklerini yaptırabilecekleri fikrine saplanmalarına sebep oldu. Türkleri hiçe sayanların nasırına basmamızın sebebi İstiklâl Harbimizdir.”

“Avrupa Birliği’nin aslı: Fransa ve Almanya arasındaki hattın nereden geçeceği meselesi”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” üst-başlığı altında çıkan “SATIH ANCAK HATTIN MÜDAFAASIYLA KORUNABİLİR” başlıklı, 16 Cemâziyelahir 1442 (29 Ocak 2021) tarihli yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=57&Katld=3) birkaç yerinden alıntılamalar yaparak, nâçizâne bu yazıdan, iyi yazı meraklılarını haberdar etmeyi amaçlıyorum.

(…) Sakarya Meydan Muharebesi sathı değil hattı müdafaa içindi. Yunan kuvvetleri Polatlı’ya kadar gelmişti. Durumu müşahede eden herkes Yunanlıların Ankara’yı işgal ile Türk vatanı fikrini tarihten sileceklerine inanıyordu. (…) Cumhuriyetin ilânı üzerinden geçen 37 yıl ülkemize turist olarak dahi bir yabancının uğramasını meşum bir olay bilerek yaşadık. (…) Tarih bir intiba değilse nedir? Şimdiye kadar bir uygulama alanı bulunamayan ve her dönemeçte yeniden ele alınan söz yığınına tarih deyip çıkmışız. (…)

“Türkçe yazılan şiirin imkânları dünyada niçin yankılanmadı?”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” serlevhası (üst başlığı) altında çıkan 13 Rebiül evvel 1442 (30 Ekim 2020) tarihli ve “Şiirle Ve Şiirden” başlıklı yazısından yaptığım alıntılamalar, o yazının bir cümlesini de başlığı olarak alıntıladığım bu yazıyı oluşturacak. Amacım, bazı yerlerinden alıntılar sunmakla,
ilgi duyabilecek kimseleri nâçizâne söz konusu yazıdan haberdar etmek ve yazının bütününü okumaya yöneltmek, ayrıca bu kadarıyla da kimi yazı meraklısı insanların bu değerli şair ve yazarın bu yazısı hakkında fikir ve kanaat sahibi olmalarına yardımcı olmaktır.

Türk edebiyatının macerası gereğince bana ve yaşça bana yakın olanlara bir isim bulmak söz konusu olduğunda “LX Kuşağı” demek bazılarının hoşuna gitti. Keşke hoşa gittiği kadar gerçeğe de yakın olsaydı. Bizler, yani 60 Kuşağı olduğu söylenenler Alman üniversitelerinde patlak verip Paris’in çalkalanmasına sebep olan devrimci dalgadan muhteva itibariyle hiç etkilenmedik. Üzerimizdeki etki her iki dünya savaşının galipleri tarafından parlatılan etkiydi. Anglo-Amerikan şiirinin ve bilhassa T.S.Eliot ve Ezra Pound gibi modern şiirde devleşmeleri görünenlerin etkisi altındaydık. İyi ki de öyle olmuştu. Şiirin dayanağını akıl dışı bir sahada aramakla kalmayıp onu orada bulmak şair olarak elimizi kolumuzu serbest bırakmıştı. (…) Bütün bunlara rağmen şiirle doğan ve şiirden alınacak etki konusunda bu iki şairin sergiledikleri Batılı yazış alışkanlıkları düşünülünce eşsiz şeylerdi. (…) Medeniyetin ağırlığını ve hantallığını hissetme bakımından bu iki şairin üstlerine aldıkları çok yüksekte, paha biçilmez şeylerdi.

(…) İkinci Yeni’nin doğum yılları Türk aydını denilen fertlerin yalnızlık şiddeti altında bulunduğu yıllardı. Turgut Uyar bir gün bana: “Ne farkı var benim yazdıklarımla Sezai Karakoç’un yazdıkları arasında?” demek durumunda kalmıştı. Gerçekte her ikisi bambaşka tellerden çaldıkları için aradaki fark günden güne keskinleşti. Şiirin yeniden tanımına her günkünden daha büyük ihtiyaç duyuldu. (…) Türkçe yazılan şiirin imkânları dünyada niçin yankılanmadı? Türklerin ellerinde ne tuttuğu Hıristiyan XI. asrından itibaren kasıtlı olarak görmezlikten gelinir. Türkler herhangi bir vasıfları esas alınarak hesaba katılacak olursa Türk topraklarının yerküre üzerindeki vazgeçilmezliğine alan açılacaktır. Bu alan niçin açılmak istenmez? Çünkü açılırsa İslâm’ın Yahudi Messianizminin veya ihanetle temayüz etmiş Hıristiyan Patriği yakıştırmasının uzantısı olmadığı açıkça görülecekti. Üzerinde el çabukluğu gösterilmiş bu iki din karşısında İslâm söyleminin kaçınılmazlığı gayri-Müslim akıl üzerinde varlık kazanacaktı. Türkçenin bir şekilde en sağlıklı dil tecrübesi olmadığına ve bilakis hastalıklı olduğuna inanmak ve inandırmak İslâm düşmanlığının en esaslı kısmıdır.

“Akıbetimize müteallik her şey itikadî zenginliğimize bakıyor.”

 

İsmet Özel‘in, İstiklâl Marşı Derneği İnternet Sitesinde “Başını Örten Kızlar Felsefe Bilmelidir” üst başlığı altında çıkan “Çamaşıra Düşman, Lekelere Dost (VI)” başlıklı, 10 Mayıs 2018 tarihli yazısının birkaç yerinden alıntılar:

Bugün (11 Haziran 2017, Pazar) okuduğum yazılardan alıntılar…

 

Mahmud Erol Kılıç‘ın “Ramazan’da siyasal bilinç inşa etmek” başlıklı yazısından:

(…) Ramazan’da bireysel arınmamıza devam ederken toplumsal ve siyasal sorumluluklarımızı da ihmal etmeyelim ve siyasal bilincimizi de inşa edelim. Olur mu yahu demeyin. Batın ve zahir iki kardeştirler, unutmayın. Sırf mazlumun, mağdurun, mustaz’afın yanında durduğu için tarikatte on derece birden atlayan dervişler olduğunu bilin.
(…)