Ekrem Demirli Posts

“Tasavvuf Metafiziği”inden sözler

 

Sadreddin Konevî‘nin (m.1210-1274) miftâhu gaybi’l-cem ve’l-vücûd isimli eseri Ekrem Demirli tarafından Tasavvuf Metafiziği adıyla tercüme edilmiş ve yayınlanmıştır (İz Yayıncılık, 2009) . Bu kitaptan bu yazıyı oluşturacak bazı ifadeleri alıntılayacağım.

“Bir şey, kendisine zıt ve farklı başka bir şey ile bilinemez.” (s. 15)

“Herhangi bir şey, müteessir (etkilenmiş -a.a.-) olmadan müessir (etkileyici -a.a.-) olamaz.” (s. 16)

“Hak, kendisinde hiçbir ihtilaf/kayıt bulunmayan Vücud-ı mahz’dır / Mutlak Varlık. O, mukâbilinde kesret (çokluk -a.a.-) düşünülmeyen ‘gerçek’ birlik ile ‘Vahid/Bir’dir.” (s. 21)

“İdrâk edilen şey de, birliği itibariyle değil, çokluğu itibariyle idrâk edilir. Buna göre insanın insan oluşu cihetinden, içinde çokluk bulunmayan bir şeyi idrâk etmesi mümkün değildir.” (s. 22)

“Eşya (şeyler -a.a.-), kendisinden taayyün ettikleri (belirdikleri -a.a-) cihetten Hak ile irtibatlıdır; Hak ise, çoğalmakla kendisinden farklılaşmaları itibariyle eşya ile irtibatlı değildir.” (s. 27)

“Hak, izzeti ile perdelenerek yücelirse, el-Gafûr olur. Bilinmek istediği zaman ise, yaklaşır ve dilediği şeyde dilediği gibi zuhûr eder, bu durumda da el-Vedûd olur.” (s. 29)

“Bilinmelidir ki: Bu kitap insanların avamı ve geneli için, hattâ özelleri için bile yazılmamıştır. Bu kitap, seçkinlerin de seçkini olan kimseler için yazılmıştır.” (s. 41)

“Allah bizi sûret olarak rızıklandırdığı gibi, manâ açısından da ilâhî kemâl ve insânî kemâl ile berâberce rızık verdiklerinden eylesin.” (s. 140)

“İnsanın ve her varlığın hakikati, Hakkın ilminin kendi zâtının aynı olması açısından, Hakkın ilminde temeyyüz eden (kendini gösteren -a.a.-) nispetinden ibarettir. Buna göre insan, Hakkın bâtınında ezelî bir taayyün , küllî ve manevî bir belirlenmedir.” (s. 143)

Fütûhât-ı Mekkiyye’den bir bölüm : Rağbet

 

Muhyiddin İbn Arabî’nin (1165- 1240) en ünlü iki eserinden biri olan Fütûhât-ı Mekkiyye’nin Ekrem Demirli tarafından yapılmış ve Litera Yayıncılıktan 2008’de çıkmış Türkçe çevirisinin 9. cildinin İki Yüz Otuz Üçüncü Bölümünü oluşturan Rağbet bahsinden bazı alıntılar sunacağım.

“Sûfilerin terimlerinde rağbet, üç tarzda kullanılır: Birincisi, mahalli nefs, konusu ise sevap olan rağbettir. İkincisinin ise mahalli kalp, konusu hakikattir. Üçüncüsü, mahalli sır, konusu hak olan kısımdır.

Nefs kaynaklı rağbet sadece sıradan insanlarda bulunabilir. Allah ehlinden kamillerde ise, insanın Allah’ın kendisini üzerinde yarattığı doğal, ruhanî ve ilahî bir takım durumların toplamı olması yönünden bulunabilir. (…) Dolayısıyla rağbetin şeklinde kamil ve sıradan insan ortak iken her biri, kendisini rağbete iten sebeple diğerinden ayrılır. Söz gelişi kıyamet günündeki büyük korkuda en üstün insanlar olan peygamberler ile günahkâr ve asilerden oluşan sıradan insanlar ortaktır. Fakat peygamberler kendileri adına değil, ümmetleri adına korkarlar. Bunlar korkuda ortaktır, korkuyu gerektiren sebepte birbirinden ayrılırlar. (…) Örnek olarak, yaşadıkları hadisede, Selman Farisi ile Allah yolunda kardeşi Ebu’d-Derda’yı verebiliriz. Hz. Peygamber ise Selman’ı doğru bulmuştu, çünkü o her bir hakikate hakkını vermekteydi. (…) Ebu’d-Derda ise, seçilmiş biri olsa dahi, kendisine karşı zalim idi. Oruç tutuyor, bozmuyordu; namaza kalkıyor, uyumuyordu.

Sadreddin Konevî’nin (m.1210-1274) bir mektubundan…

 

M.13. yüzyılda yaşamış ve Muhyiddin İbn Arabî (m.1165-1240) ekolünden önde gelen bir mutasavvıf/sûfî olan Sadreddin Konevî’nin “Nefehâtü’l-İlâhiyye” isimli, Ekrem Demirli tarafından günümüz Türkçesine “İlahi Nefhalar” adıyla çevrilmiş eserinde (Kapı Yay., 1.Bas., 2015) yer vermiş olduğu bir mektubundan (s.263-264) alıntılar sunacağım.

“Şeyh Takiyüddin el-Havranî’ye(ra)… Selman’a selam olsun ve koruda yerleşenlere / Ve rikkat (incelik -a.a.-) olarak bu selamı hak edenlere de.
Hamd Allah’a mahsustur. Salat ve selam genel olarak seçmiş olduğu kullarının, özelde de efendimiz Hz. Muhammed’in (sav), O’nun ailesinin, ümmetinden seçkinlerinin, kardeş ve varislerinden kamillerin üzerine olsun. (…)

Şevk şiddetlenmiş, hasret artmış, Allah uğruna sevgi neşvünema bulup sabit olmuştur ve tükenmezdir. Biraraya gelme vesilelerini hazırlamasını Allah’tan talep ederiz. (…)

Sadreddin Konevî’nin, Hakk’ı idrâk etmede üç farklı grup hakkında verdiği bilgi

 

13. asırda yaşamış(doğumu yaklaşık 1210, vefâtı 1274) olan Sadreddin Konevî tasavvuf düşüncesine kazandırdığı boyutlar ve kendi dönemine ve sonraki dönemlere etkisiyle ‘dönüm noktası’ olmuş bir sûfî düşünürdür. Onun Miftâhü’l-Gayb adlı eseri dilimize Ekrem Demirli tarafından Tasavvuf Metafiziği adıyla çevrilmiştir (Kapı Yayınları). Bu kitabın bir bölümünden ( s.72-74 arasından), cümleleri ve kelimeleri hep tıpatıp aynı olmamak ve bazı kelimelerin karşılıklarını parantez açarak vermek kaydı ile ama anlamı aynen yansıtmak niyet ve kaygısıyla alıntılar sunacağım.

Bir eserden “ilim”(bilgi) hakkında sözler

 

13. yüzyılda yaşamış Sadreddin Konevî Hazretleri (d.1210-v.1274), “Fatiha Suresi Tefsiri” adıyla Ekrem Demirli tarafından tercüme edilmiş eserinde (İz Yayıncılık; 4. Baskı: İstanbul, 2009; ISBN 975-355-471-8) “ilim” (bilgi) hakkında günümüzde önemli ve sıradışı olduğu ve kavranmasının kolay olmadığı söylenebilecek sözler ortaya koymuş 7-8 asır önce. Bunlardan birkaçını aktaracağım.