İstiklâl Harbi Posts

Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin yüzüncü yıldönümü: etkinlikler ve özellikle Türkiye’nin tavrı üzerine M. Şükrü Hanioğlu’nun dedikleri

 

Dünya ölçüsünde değerli ve seçkin bir akademisyen ve entelektüel olan M. Şükrü Hanioğlu‘nun 18.11.2018 tarihli ve “Unuttuğumuz savaş” başlıklı bir yazısı çıktı. Belli ki, Birinci Dünya Savaşının sona erişinin yüzüncü yıldönümü nedeniyle kaleme alınmış bir yazı bu. Zîra, yazar ifade ediyor yazısının en başında o nedenle “tüm dünyada kapsamlı etkinliklerin düzenlenmiş olduğunu”. Ben bu yazıda üstünde durulan bir hususu, daha yazının başlığında ifade edilmiş bir duruşu /tavrı anlayarak aktarmaya çalışacağım. Yazar, bitişinin yüzüncü yıldönümünde “Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye” konusunu bu yazı içerisinde nasıl ele alıyor, bu konuda Türkiye’nin tavrını nasıl görüyor ve değerlendiriyor; bunu yansıtmayı amaçladım.

Bu günün (11 Şubat 2018 Pazar) gazete yazılarının üçünden alıntıladığım birer bölüm

 

Cüneyd-i Bağdadî’nin tasavvuf tanımlarından birisi şöyledir: “Tasavvuf vakitleri korumak, kulun haddi olmayan şeye muttali olmaması, Rabb’inden başkasına muvafakat etmemesi, vaktinden (vaktinin getirdiğinden) başka bir şeye yaklaşmamasıdır.”

İsmet Özel’in bu günkü (1 Nisan 2016) yazısından…

 

İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde İsmet Özel’in DİL İLE İKRAR üst başlığı (serlevhası) altında her hafta Cuma günü çıkan bir yazı ile devam etmekte olan yeni yazı serisinin onikinci yazısı “TÜRKLER NİÇİN TÜRK, BAŞKALARI NİÇİN BAŞKA?” başlıklı olarak bugün çıktı. Bu yazının üç yerinden alıntılar sunacağım.

(…) Kürtlere Kürt diyor, diyebiliyoruz çünkü onlar aynı tarihte kâfir iktidarın altın tepside ikram ettiği söz konusu âlemşümul zemini şerefsizlik mekânı ilân ederek Türklerle birlikte var olma tercihi seviyesinde hayat kazandılar. “Türkiye” Büyük Millet Meclisi’nde Müslüman olmaları hasebiyle Kürdistan mebusu bilinenler İstiklâl Marşı’nı alkışlarla millî marş kabul edenlerin önde gelenleri arasındaydı. Biliniyordu ki, onlar TBMM haricinde hiçbir yerde Kürdistan mebusu olarak adlandırılmayacaklardı.