kelam Posts

“Tasavvuf Geleneğinin İnsan Tasavvuru”

 

CİNS adlı aylık derginin Aralık 2019 sayısında Ömer Türker‘in “Tasavvuf Geleneği:” üst başlıklı yazılarından biri, “Tasavvuf Geleneğinin İnsan Tasavvuru” başlığıyla çıktı. Bu yazının birkaç yerinden alıntılar sunacağım.

“İslâm düşünce tarihinde hakikat araştırması yapan ve hakikatin ne olduğu ve nasıl bilineceğine dair iddialı olan gruplardan biri de mutasavvıflardır. Dolayısıyla tasavvuf da kelâm ve felsefenin yanı sıra var oluşa ilişkin küllî araştırma yapan bir disiplin olarak temayüz eder. (…)

Bütün dînî düşünce geleneği Hz. Peygamber’de dile gelen ilâhî hakikatle nasıl irtibat kurulacağı ve bu hakikatin nasıl anlaşılıp bir yaşam formu hâline dönüştürüleceği sorularına cevap olarak ortaya çıkmıştır. (…) Fıkıh amelî hayatla, kelâm ise nazarî hayatla ilişkilidir. Diğer deyişle, kelâm düşüncenin inşâsını, fıkıh ise hayatın inşasını amaçlar. Her iki disiplin de istidlâl yöntemini kullanır; akıl yürütme formları ve yorum araçlarının görünüşteki farklılıkları, yöntemin kendisinden ziyade, yöntemin uygulandığı konulardan kaynaklanır.

“Tasavvuf”un şer’î ilimlerle ilişkisine dâir İlhan Kutluer’in ortaya koyduğu bilgi ve düşünceden notlar

 

Baştan İlhan Kutluer‘in “Yitirilmiş Hikmeti Ararken” adlı eserinin (İz Yayıncılık, 4. Baskı; İstanbul, 2017) ilgili bölümünden olabildiğince kısa-öz alıntılama yapmakla bu konuda bilgi ve düşünce sunmayı amaçladığımı belirteyim. (Parantez açarak kelime ve/veya terim karşılıkları belirtme bana ait.)

“Yitirilmiş Hikmeti Ararken” adlı kitaptan (müellifi: İlhan Kutluer) bazı sözler/ifadeler (3)

 

“(…) Tasavvufu bu sayfalarda mesela bir ahlak imiş gibi, cüz’î bir disiplin olmaktan çıkarıp Allah, âlem, insan dediğimiz varlık alanları veya varlık, bilgi ve değer dediğimiz araştırma alanları için kendine özgü bir metafizik perspektif kılan süreci bütün bir literatürü izleyerek ortaya koymak imkânından ne yazık ki mahrumuz. Ancak kısaca şunlar söylenebilir:

İki gazete yazısından üçer cümle…

 

Yusuf Kaplan‘ın “Dikkat! ABD, Türkiye’nin altını oyuyor adım adım…” başlıklı yazısından (Yeni Şafak, 14.08.2017):