kulluk Posts

“Şiir dünya hayatını küçümsemeyi öğretmediği zaman sanat olmaktan çıkar.”

 

Bu yazı, başlıkta muhtevasından bir sözünü (s. 12) alıntıladığım İsmet Özel‘in en son çıkmış kitabından / “Türküm Doğruyum İntikamım Ülkemdir” / (TİYO Yay., Aralık 2019, 1.Baskı) yine düşündürücü ve etkileyici bulduğum sözlerinden bazılarını aktarmamdan ibaret olacak.

“(…) Sözüm varsa dünya hayatı uğruna kendini yıpratmak şöyle dursun dünya hayatını babasının malı zannedenleredir. (…)” (s. 9)

“(…) Şimdi tanışıklığına her şeyimi fedaya hazır olduğum zevatın tuzağından salim kalmağı kâr beller durumdayım.” (…) (s. 14)

“(…) Bugün Türkiye’de yaşayanların hayatında Türklüğün şiirle olan alış verişinden hâsıl olanın kâr mı zarar mı kabul edileceğine hükmedecek herhangi bir mihrak rol oynamıyor. (…)” (s. 42)

“(…) Kim ne yaparsa yapsın ben şiirle bağımı koruyarak kendi alanımda hüküm ferma idim. (…)” (s. 50)

“(…) Dünya kurulalı beri hiç kimse kulluğunu askıya alıp ‘var’ olamamıştır, olamaz. (…)” (s. 55)

“Tasavvuf Geleneğinin İnsan Tasavvuru”

 

CİNS adlı aylık derginin Aralık 2019 sayısında Ömer Türker‘in “Tasavvuf Geleneği:” üst başlıklı yazılarından biri, “Tasavvuf Geleneğinin İnsan Tasavvuru” başlığıyla çıktı. Bu yazının birkaç yerinden alıntılar sunacağım.

“İslâm düşünce tarihinde hakikat araştırması yapan ve hakikatin ne olduğu ve nasıl bilineceğine dair iddialı olan gruplardan biri de mutasavvıflardır. Dolayısıyla tasavvuf da kelâm ve felsefenin yanı sıra var oluşa ilişkin küllî araştırma yapan bir disiplin olarak temayüz eder. (…)

Bütün dînî düşünce geleneği Hz. Peygamber’de dile gelen ilâhî hakikatle nasıl irtibat kurulacağı ve bu hakikatin nasıl anlaşılıp bir yaşam formu hâline dönüştürüleceği sorularına cevap olarak ortaya çıkmıştır. (…) Fıkıh amelî hayatla, kelâm ise nazarî hayatla ilişkilidir. Diğer deyişle, kelâm düşüncenin inşâsını, fıkıh ise hayatın inşasını amaçlar. Her iki disiplin de istidlâl yöntemini kullanır; akıl yürütme formları ve yorum araçlarının görünüşteki farklılıkları, yöntemin kendisinden ziyade, yöntemin uygulandığı konulardan kaynaklanır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinden sözler

 

“(…) Kurb-i nevafil: Allah’ın yardımıyla etki ve tesirin o kula ait olmasıdır. Dikkat et ki bu lafzın mânâsı gayet hassas ve kapalıdır.

Basından seçtiğim yazılardan…

 

(…) Kutuplaşma, kimlik siyasetinin yaygınlaşması, medyanın uç görüşlere toplumsal temsillerinin fazlasıyla üzerinde görünürlük kazandırması ve tartışma konularını gündemde tutması, toplumsal fay hatlarının kitleleri kapsayacak biçimde genişlemesi benzeri nedenlerle küresel bir olgu boyutunu kazanmıştır.