laiklik Posts

Yusuf Kaplan’ın düşündürücü bulduğum bir yazısı üzerine

 

Yusuf Kaplan’ın yazılarıyla bende hâsıl ettiği izlenim, düşündüğünü olduğu gibi yazması; “birileri ne der, nasıl karşılar?” sorusunu aklına bile getirmeden, dolayısıyla yazılarının beğenilmesini veya olumsuz tepki ile karşılanmasını ağırlıklı bir biçimde önemsemeyerek; bildiğince, düşündüğünce yazılar ortaya koyması.

Bu günkü yazısı bu izlenimime tipik bir örnek. Daha yazının başlığından ( “-mış gibi yapan” iki Türkiye ) merakınız celb ediliyor, okumak istiyorsunuz.

İlk cümlesi şu: Bizi sahicilik kurtaracak. Samimiyet yani. Demek ki sahicilik ve samimiyet yönünden önemli bir handikap söz konusu gidişâtımızda. Bunu aşabilmemize bağlı görüyor yazar selâmete çıkışımızı.
Ben daha fazla bir şey söylemeyeyim de yazarın bahse konu olan yazısının birkaç yerinden daha alıntılar sunmak sûretiyle sözü kendisine bırakayım. (Aşağıda sunacağım alıntılarda tırnak işareti kullanmayacağım; hepsi yazarın söz konusu yazısından seçilmiş ifadelerdir. Tırnak işâretini sadece alıntılamaya başlarken ve alıntılamayı bitirirken, iki yerde kullanacağım.)

Kendini eleştirebilecek kadar özgüven sahibi olan ve diğer kesimi iyi tanıyan, ülkenin önünü açacak kesim olacak.

“İki Türkiye” nasıl ayrıştı ve kutuplaştı?

 

Yukarıdaki ifade aynen M. Şükrü Hanioğlu‘nun bugünkü yazısının (Sabah, 30.07.2017) başlığı. Sözkonusu yazının bazı satırlarını alıntılayarak bu değerli akademisyen ve entelektüelin bu konudaki bilgi ve düşüncesinden istifade edilmesini amaçladım.

M. Şükrü Hanioğlu’nun yazısından…

 

(…) Burada vurgulanması gereken en önemli nokta “altın çağlaştırılan” dönemin, “mükemmel olmaktan fazlasıyla uzak” ve “günümüz gerçekliği çerçevesinde karşılaşılan sorunlara cevap vermekte yetersiz” olduğu gerçeğidir.
Türkiye’nin bununla “kavga etmemesi” ancak “yüzleşmesi” gereklidir.

“Laikleşemeyen laiklik”

 

Başlıktaki ifadeyi M. Şükrü Hanioğlu’nun bugün çıkan yazısının (Sabah, 08.05.2016) başlığı olarak alıntıladım. Bu yazıyı, bazı alıntılarla, merak duyabilecekleri haberdar etmek ve yazarın “laiklik ile inanç özgürlüğü arasındaki hassas dengenin nasıl korunacağı ve dinî alanın kimin tarafından düzenleneceği konularında düğümlendiğini” düşündüğü “aslî sorun”un yaygınca anlaşılmasına katkıda bulunmak niyetiyle paylaşmak istedim.

Bu günün dikkate değer üç gazete yazısından…

 

Ben “gazeteci yazar” değilim, yazar’ım. Ben, gazetenin mutfağında güncel olayları izleyip konularımı oradan çıkarmıyorum. Ben, kendi gündemimi kendim belirleyerek yazıyorum. (…)
Aslında her defasında kendine bir kompozisyon ödevi verip o ödevi yerine getirmek zor. (…)