meşruiyet Posts

“Nefes alalım, derin bir nefes alalım.”

 

İsmet Özel’in “Türküm Doğruyum İntikamım Ülkemdir” adlı kitabının (TİYO Yay., Aralık 2019 1.Baskı) ilk sayfalarında yer alan “Başa Dönebilmek için Sonuna kadar Gittim” başlıklı ve 19 Kasım 2019 tarihli yazısının baş kısmından bazı sözler aktaracağım.

“(…) Neye ikna olacağız? Aklımızın bizi ikna edeceği şey çocukluğun ve ihtiyarlığın bizi şehvetle hesaplaşmağa çok değişik (belki de birbirini nakzeden) yollardan iten kutuplar olduğudur.(…) Kırk yaşıma kadar yazdığım şiirlerin ilki ‘Kış’. Dokuz yaşımda kıştan ancak bu kadarını anlardım. Daha sonra neler anlamalıydım? Bu satırları yazarken sonbaharı yaşıyorum. Yeni bir kış 75 yaşımda iken yine başımda. (…)” (s.8)

“(…) Her gün tok gezebilmek bir marifettir. (…) Var mıdır zilletine katlandığımız dünyanın bir anlamı? (…) Bu güne kadar hiçbir peygamber, hiçbir filozof, hiçbir sanatçı, hiçbir bilim adamı dünya haline mümessillik edecek bir imtiyazı elinde tutamamıştır. Buna mukabil dünya hali her peygamberin, her filozofun, her sanatçının, her bilim adamının sorumluluğu altına girer. Dünya hali meşruiyeti umursamayıp hükümranlık taslamaktır. (…) Kolaycıyız.
İşimize gelmeyen dünya halinden şikâyet hepimizin kolayına gider. (…) Şöhret gülünçlükle tamamlanmadığı zaman meşhur adam ortaya çıkmaz.” (s.9)

” ’15 Temmuz’u farklı kılan nedir? “

 

M. Şükrü Hanioğlu‘nun Sabah’ta yazdığı son yazılarından biri 15 Temmuz 2018 tarihli, başlığını bu yazıya başlık olarak alıntıladığım yazısı idi. Değerli ve seçkin bir bilim ve düşünce adamı olan yazarın bu yazısının bazı yerlerinden alıntılar sunarak bu değerlendirmeyi yansıtmak istedim.

15 Temmuz kalkışması, derinlikli ideolojik mesaj ve gelecek tasavvuru sunmayan, toplumsal tabandan yoksun ve ordu cuntası sınıflamasına da sokulamayacak bir darbe girişimidir. Bu nedenle de Kuleli Vak’ası’ndan (1859) 28 Şubat postmodern darbesine (1997) uzanan süreçteki örneklerden farklılaşır.

(…) Modernleşen asker-sivil bürokrasinin siyasete ağırlığını koyduğu yeni düzende de “darbe” temel “iktidar değiştirme aracı” olmuştur.

(…) Süreç tamamlandığında üç sultan tahttan indirilmiş, önüne konulan evrakı imzalayan derviş-meşreb padişahı devirmenin önemsizleştiği “meşrutî” dönemde de iktidar dört kez darbe ile el değiştirmişti. Türkiye çok partili rejime geçiş sonrasında yeni bir darbe girişimleri sarmalına girecektir.

Küçümsediğimiz Afrika ve Latin Amerika ülkelerininkinden bile zengin “darbeler tarihimiz”in çeşitliliği “özgün” bir “örnek” ile karşılaşılmasını güçleştirmektedir. Buna karşılık 15 Temmuz kalkışması bir ideolojik mesaj ve toplumsal tabana sahip olmama çerçevesinde diğerlerinden farklılaşmaktadır.

Şekil olarak, 15 Temmuz teşebbüsünün arka planındaki örgütlenme, Süleymaniyeli Şeyh Ahmed Efendi ile “ahd” icra ederek Kuleli Vak’ası olarak anılan darbeyi tezgâhlayan bürokratların teşkilâtını andırmaktadır. Ancak bu benzerlik, hareketlerin başında dinî liderler bulunmasının ötesine taşınamaz.