rahmet Posts

Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Rûh hakkında birer âyet-i kerîme ve onlara ilişkin tefsir notları

 

“(Onlar) nezdlerindeki / yanlarındaki Tevrat ve İncîl’de (ismini ve sıfatını) yazılı bulacakları ümmî nebî olan o resûle tâbi’ olanlardır. (…)” (A’râf, 7/157) Bu âyet-i kerimenin bu kısmını ma’nâ olarak merhûm Hasan Basri Çantay‘ın Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm‘inden aktardım.
Aynı eserde bu âyet-i kerîmenin ma’nâsına ilişkin dipnotta klasik müfessirlerden Beyzâvî’den tefsir notları da var; bir kısmını aktarayım:
“Âyet-i kerîmenin başındaki ‘Ellezîne (Onlar ki,) yüce lafzı, mukadder başlangıcın haberidir. Ümmî, okuma-yazması olmayan demektir. Maksud Fahr-i âlem (âlemin şerefi/onuru) (S.a.v.) Efendimizdir.
Cenâb-ı Hakk’ın onu bu vasf ile beyan buyurması, ümmî olduğu halde kendisinin ilmin bütün kemâlâtına mâlik bulunmasındandır ki, bu da onun hakkında bir mu’cizedir. ‘Resûl‘ diye adlanmış buyurulması Allah‘a izâfeten, ‘Nebî‘ denilmesi de Allah’ın kullarına nisbetendir. Yani o, Allâh’ın elçisi anlamında ‘Resûl‘, halka Hakk’ın emirlerini tebliğ ve ihbâr (haber verme) etmesi yönünden de ‘Nebî‘ (Peygamber)dir (Beyzâvî). ”

Biri bir kitaptan, diğeri bir gazete yazısından iki alıntı

 

Muhyiddin İbn Arabî‘nin eseri Fusûsu’l-Hikemin Ahmed Avni Konuk tarafından yapılan tercüme ve şerhinin latinize olarak Prof. Dr. Mustafa Tahralı ve Dr. Selçuk Eraydın’ın yayına hazırlamış oldukları dört cildinden “Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-I (7. baskı, M.Ü.İ.F.V.Y., İstanbul, 2017) s.94’den, daha da kolay anlaşılması için bazı kelimelerin bilinen karşılıkları verilerek yapılan alıntı:

“Bilinsin ki salât Allah tarafından rahmet, melekler tarafından istiğfar, ve kul tarafından duâ ve huzû’dur(tevazu’, alçak gönüllülük). İlâhî rahmet her şeyin isti’dâdı ve talebi hasebiyle o şeye ilişir. Dolayısıyla rahmet, âsîler ve günahkârlar üzerine Hak tarafından afv ve mağfiret ile tecellîdir. Ve afv ve mağfiretten sonra kul cennetle nimet ve varlık içinde olur. İtaatkâr ve sâlih olanlar üzerine cennet ve rızâ ve likâ (kavuşma, görme) haktır ki, bunlar da gözler görmedik, kulaklar işitmedik ve beşer kalbine hatıra gelmedik ilâhî nimetlerdir.

“Siz umûr-ı dünyânızı benden daha iyi bilirsiniz” (Hz. Muhammed S.a.v.)

 

Peygamberimiz (S.a.v.) Efendimizin başlıktaki sözünü içeren ve o bağlamda aşağıda Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-I (Müellif: Muhyiddin İbn Arabî, Tercüme ve Şerh: Ahmed Avni Konuk, Hazırlayanlar: Prof. Dr. Mustafa Tahralı- Dr. Selçuk Eraydın, 7.Basım, 2017, M.Ü.İ.F. Vakfı Yayınları) adlı eserden (s.224-225) bir bölümü aktaracağım (Eseri yayına hazırlayan -ikincisi merhûm olan- kıymetli hocalarımız günümüz Türkçesine olabildiğince yakın bir dili amaçlamışlarsa da, daha kolay okunup anlaşılması için bazı kelimelerin karşılıklarını vereceğim veya öyle kelimeler yerine onların karşılığı olabilecek kelimelerle ifade yolunu tercih edeceğim.):

” ‘Ben şefâat bâbında veled-i Âdem’in seyyidiyim’ buyurmakla siyâdetini hâs hâl ile, yani şefâat kaydıyla, tayin ve takyîd eyledi; ‘Ben veled-i Âdem’in seyyidiyim’ demek sûretiyle siyâdetini ta’mîm etmedi, yani işlerin tümünde ve cüz’î ve küllî durumlarda siyâdetini beyân buyurmadı; dahası ‘Siz dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiniz’ anlamındaki (başlık yaptığım) sözünü beyân buyurdu. (şefâat:birinin suçundan geçilmesi veya dileğinin yerine gelmesi amacıyla edilen aracılık; bâb: kapı, konu, husus; veled-i Âdem: Âdem’in çocukları; siyâdet: efendilik; ta’mîm: genelleştirme; hâs hâl: özel durum; ta’yîn: belirli kılma; takyîd: kayıd ve şarta bağlama)

“Tevhîdin hizmetindeki teksîr”

 

Başlıkta alıntıladığım ifade, William C. Chittick’in Türkçe’ye “Kozmos’taki Tek Hakikat” diye çevrilen (tercüme: Ömer Çolakoğlu, Sufi Kitap) “Science of the Cosmos, Science of the Soul: The Pertinence of Islamic Cosmology in the Modern World (Oxford: Oneworld)” eserinde şu cümle içinde geçiyor: İslâmî dünya görüşü, “tevhîdin hizmetindeki teksîr” olarak vasıflandırılabilir. Bunu izleyen cümlede ise bilimsel dünya görüşüne “tevhîdsiz teksîr” denilebileceği ifade ediliyor. Kitabın bu bölümünün birkaç yerinden alıntılar sunacağım:

“Bir Hasan Celâl Güzel geçti Türkiye’den”

 

Hasan Celâl Güzel bende olduğu gibi birçok kişide, soyadına uyan bir insan, bir siyasetçi olarak izlenim bırakıp gitti. Allah rahmet ve mağfiret eylesin. Öldüğü günün ertesi yani bugün bazı gazetelerde bazı yazarların ondan söz edeceklerini umarak baktığımda, evet, hem de edebiyat yanı ile dikkat çeken bazı yazarlar dahi merhûmdan istisnâî bir siyasetçi insan olarak bahsediyorlar.