şehit Posts

Sâkin olmanın, düşünerek-bilerek konuşmanın zamanı

 

“TRT’ye büyük tepki!” diye bir haber sosyal medya temelli olarak bugün gündeme geldi ve tabii ki bazı belli gazetelere de hemen haber oluverdi. Bunlara Türkiye ve Türk milleti yıllardır tanık olmakta; yani sürpriz değil hiç böylesi haberler, tantanalar. Bilinen belli çevrelerin bu tür olayları bu tarz algılamalarına ve tepki göstermelerine bağışıklık kazanmış durumda bu ülkenin büyük çoğunluğu.

“Yazmak, okumak, sevmek, sevilmek” üzerine İsmet Özel’in bir yazısından alıntılar

 

“Yazmak, okumak, sevmek, sevilmek; bu dört mastarın her biri kendi başlarına bir şeydir ve yalnız kendileri bir şeyi ifade eder. (…) Yazılan ne ve yazılmasıyla ne oluyor? Okunan nedir ve onun okunması ne sonuçlar doğuruyor? Seven kim ve sevmeseydi ne olurdu? Sevilen kim veya ne? Şartlar sevildiği zaman nasıl; sevilmediği zaman nasıl? İnsanın olgunlaşmasından, kemale erişinden haberdar olmak istiyorsak andığımız dört mastar arasındaki bağları göz önüne almalıyız. Almadıysak kaybeden biz oluruz. Yazmağı okumaktan, sevmeği sevilmekten ayrı düşündünüz mü yoldan çıkarsınız.
Okumak, yazmak, sevmek, sevilmek; cümlenin maksudu bu dördünden her birinin kifayetlisi olmağa müteveccihtir. (…)
Şiir odur ki, bizleri, bizlik nedir bilenleri bir vuruşla okumanın, yazmanın, sevmenin, sevilmenin kıymetini bilmeğe çağırır.

(…) Böyle olduğu halde bize şu aşağıdaki suali veya o ayarda bir başka suali tevcih veya tevdi eden yoktur. “İstiklâl Marşı’nın manzume değil şiir olduğunu müdafaa eden sizler, şiirin de bir yandan bir tür heykel karakterine sahip olduğu nispette ve olduğu kadar diğer yandan bir tür söylem karakterini aksettirdiğini müdafaa eden sizler medeniyete tek dişi kalmış canavar demeği yerinde bulduğunuz zaman insan topluluklarının vahşetten barbarlığa oradan da yerleşik hayata geçtiği görüşüne zıt bir görüşü, zıt değilse bile farklı bir görüşü mü öne sürüyorsunuz?” Bunu bize soran yok. Çünkü biz yokuz. Biz Türkler Batılılaşma maceramızın hasılası olarak tarih sahnesinde solmuş hayaletler haline getirildik. (…)