Türkçe Posts

“Bir iddiayı bize ancak lisanımız yükleyebilir.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “İslâmla Damgalanmış Varoluş” üst başlığı altında çıkan “Top mudur Tüfenk mi? Delikli Demir Hangisi?” başlıklı ve 13 Şaban 1442 (26 Mart 2021) tarihli yazısının (http://istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=65&KatId=3) her paragrafından alıntılayacağım birer cümleden oluşacak bir yazıyla niyetim bu kıymetli yazıya az sayıda da olsa birilerinin dikkatini çekmek.

İsmet beyin bu yazısının ikinci paragrafından bir cümleyi başlık olarak alıntıladığım için o paragraftan o cümleyi tâkip eden cümleyi ilk olarak alıntılıyorum: “Dilden lisana geçmedikçe hiçbir konuda iddialı değilizdir.”

“(…) Türkçe kendine mahsus bir dil, bir lisan ve bir lügat olarak var ve ne büyük yanlışlar içine düşmüş olursak olalım bu derleme-devşirme bir anlaşma vasıtası değil. “

“(…) Muhammed’in Allah’ın hem kulu, hem de resulü olduğu gerçeği varoluş sayesinde insan hayatını bizatihi insan tarafından hissedilebilir şekle sokan anlamı yerine oturtur. (…)”

“Vasıflı ve imkânlı, katılıma ve değerlendirmeye açık bir dönem şahitliği”

 

Prof. Dr. İsmail Kara‘nın son çıkan kitabı, “DAĞ NE KADAR YÜCE OLSA Portreler 2” üzerine Mukadder Gemici, kendi ifadesiyle, (bu yeni) “kitabını bahane ederek Prof. Dr. İsmail Kara Hocamızın kapısını çaldık” diyor ve andığı “portrelerden yola çıkarak, portre yazarlığının inceliklerini, kitabın hikayesini sorduk” diye ekliyor. Gerçekleşen bu söyleşiden bazı sorular ve bunlara cevaplar bu yazıyı oluşturacak.

İlk sorusu, “Kitapta göze ve ruha tat veren bir Türkçe” olduğundan hareketle şöyle: “Edebî dil o kadar dikkat çekici ki insan düşünmeden edemiyor, acaba roman yazmayı hiç düşündünüz mü? (…)” İsmail Kara, bir hikâyeci olduğunu bildiği Mukadder Gemici’nin bu intibalarını güzel buluyor. Edebiyatçı olmadığını, “sadece deneme ve hatırat metni yazmayı önemseyerek seven, bunun da üslup dahil hakkını vermeye çalışan, bunun için bulursa zaman ayıran biri olduğunu söylüyor. (…) “Ama bu metinlerle yapmak istediğim esas itibariyle vasıflı ve imkânlı, katılıma ve değerlendirmeye açık bir dönem şâhitliğidir.” (…) Kendisini lise yıllarından beri ilmî metinlerin daha fazla cezbetmiş olduğunu ve o yıllardan kalma bazı mahrem kararlarla o tarafa yöneldiğini söylüyor. Şunu da belirtiyor: “Fakat işimi daha vasıflı yapabilmek için farklı yazma biçimlerinin önemini erken kavradım denebilir.” Ama bir itirafı var: “Mehmet Âkif’in Mısır yıllarını yazmak için “romancı olsaydım” dediğim olmuştur. (…)

“Kavrayışı kendimize ait kılmanın yolu”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” üst-başlığı altında çıkan “Hafızaya Güvenmek Veya Sadece Güvenmek” başlıklı, 26 Rebiül ahir 1442 (11 Aralık 2020) tarihli yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

(…) Biz Müslümanlar Müslimler bir tarafta gayri-Müslimler karşı tarafta bulunmak üzere dünyayı ikiye bölmüş haliyle kavrarız. Kavrayışı bu yoldan kendimize ait kılarız. Eğer gerçekten Müslüman kimliğine sahip isek bizimkinden daha farklı bir akıl düzeni iddiasını ileri sürmek hem akıldan, hem düzenden mahrum kalışın bir belirtisidir. (…)

(…) Bardağın boş mu, dolu mu olduğu hakkında fikir beyan etmek beşerin dünyaya boşuna gelip gelmediğini işaret etmenin yani ahlak vecibelerini ciddiye alıp almamanın sonucudur. (…)

(…) Türkler eğer millî varlıklarını ciddiyetle hesaba katmış olsalardı Hıristiyan XIII. asrında temine muvaffak oldukları güveni tazeleyebilirlerdi.

“Şiir : Edebiyatın içinde görülmeli ama edebiyattan bağımsız değerlendirilmeli.”

 

İsmet Özel‘in İstiklal Marşı Derneği internet portalinde “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” üst-başlığı altında çıkan, 12 Rebiül ahir 1442(27 Kasım 2020) tarihli ve “Şiirin Devamı Yok” başlıklı yazının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı. Değerli, düşündürücü ve seçkin gördüğüm yazıları alıntılamalarla tanıtma, onlardan haberdar etme amaçlı bu yazılar böylesi yazılara ilgi duyanları.

Söz sanatlarının hayrete değer tatbiki bir metni şiir haline getirmez. Buna mukabil şiir söz sanatlarının en çetrefillisine yataklık edebilir. Bu yüzden şiiri edebiyatın içinde görmek ve fakat edebiyattan bağımsız değerlendirmek durumundayız. (…) Şiir insan varlığımızın bir şaka olmadığını gösterdiği kadar edebiyatın içindedir. Edebiyatın içinde Kur’an surelerini yanlışsız ve hiçbir bakımdan mübalağa etmeden okumak da yer tutar. (…)

Edebiyatın dışında bırakamayacağımız şiir nasıl oluyor da edebiyattan bağımsız telâkki ediliyor? Şiir edebiyata bağımlılığı esas almışsa edebiyat olaylarının dalgalanmasından başını alamaz. Nedir bir edebiyat olayı? 1928 yılında Türkçe yayınlanan her şey kanun gereği Latin alfabesiyle gün yüzüne çıkabildi. Türkçe yazmanın yasak sayılması tepeden tırnağa bir edebiyat olayıydı. Değil miydi? (…) Türk olup da giyimiyle dikkat çeken biri bir Avrupa milletini akla getirecektir. (…)

“Latin kültür dünyasının Arap- İslam kaynaklarından yararlanma işi, Müslümanların Yunan kaynaklarını kullanışındaki açıklıkla olmadı.”

 

“(…) Bilim ve teknolojinin İslam dünyasından Avrupa’ya ulaşma safhası -ki, bu resepsiyon ve asimilasyon diye iki kademede gerçekleşti- en azından beş yüz yıl sürdü. Avrupa’da gerçek manâda 16. yüzyılda kreativite ve aynı yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyasında bilimlerin duraklaması başladı. On yedinci yüzyılın başlarında Avrupalılar bilimde önderlik durumuna geçtiler.