Türkler Posts

“Onları Ecnebileştiren çoklukta (kesrette) lezzet arama meşguliyetidir.”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “İslâmla Damgalanmış Varoluş” üst-başlığı altında çıkan “Dünya İkiden Fazla Parça Kaldırmaz” başlıklı, 28 Recep 1442 (12 Mart 2021) tarihli yazısından (http://istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=63&KatId=3) bazı cümleleri alıntılamamdan ibaret olacak bu yazı. Okuyanlar olursa onlarla paylaşmış olacağım bu ifadeleri ve onlardan bu yazının tamamını okumaya yönelenler de olacaktır.

İlk alıntıladığım cümle bu yazının başlığını oluşturdu. O cümlenin yer aldığı paragraftan ondan önceki ve sonraki iki cümleyi daha alıntılarsam bağlam belki daha iyi anlaşılır.
“(…) Yekparelik bize düşer. (Başlıkta alıntılanan cümle). Ecnebilik Kur’an nâzil olduktan sonra onların karakteri olmuştur. (…)”

” Sayı saymada düştüğümüz yanlış bir elimizde beş parmak bulunmasıyla başlıyor. Pençe kelimesinin kökü burada. Üç parmaklı kuşların bile pençesine düşebiliyoruz. (…) “

Önemli bir yazıdan alıntılar

 

İsmail Kara‘nın Dergâh dergisinde (S.373, Mart 2021) çıkan “O abdesti kanla almak…” başlıklı yazısından şu cümleler:

(…) XIX. ve XX. yüzyılda önce “İslâm ve Bilim” konferansıyla-metniyle, sonra da İbn Rüşd çalışması üzerinden Müslüman aydınları ziyadesiyle etkilemiş olan meşhur Ernest Renan’ın aynı zamanda arkeologluk da yaptığını ve Lübnan’daki kazılarda topladığı tarihî eserleri Fransa’ya gönderdiğini (kaçırdığını) bilir misiniz? (…) İstidatlı genç arkeolog Massignon’un eline tesadüfen geçen parçalardan birinde bir yazı hakkedilmiştir. Ne ola ki bu!? Kısmetini arar gibi yahut fal bakarcasına dikkat kesiliyor. Siliyor, fırça ile, gömleğinin yeniyle temizliyor ve heyecanla hecelemeye, okumaya çalışıyor. Arapçası daha iyi olanlara, sahadaki hocalarına da soruyor… Issız dağbaşında bir sada, zifiri karanlıkta bir ışık hüzmesi gibi fakat peş peşe gelen mütereddit tarrâkalar hâlinde tecelli ediyor…

İbare meâlen şöyle: ‘İnsanı bir rekât namaz (bile) Allah’a ulaştırır, yeter ki abdesti kanla alınmış olsun…’ (Benim yıllarca önce okuduğum o meçhul yerde Arapça ibaresi yoktu, olsaydı bu müessir ibareyi herhâlde hemen kaydeder ve mutlaka ezberlerdim). (…) Kâmil Akdik merhumun sülüs istifiyle Arapça bir ibareydi ilk sayfaya yapıştırdığım: ‘Rek‘atâni fi’l-ışk lâyasıhhu vudûuhumâ illâ bi’d-dem’. Aşk (yolun)da iki rekât(lık namaz), abdestleri kan dışında bir şeyle asla sahih olmaz. Muhtemelen daha iyi tercümesi şöyle olmalı: ‘Abdesti kan dışında bir şeyle asla sahih olmayacak aşk (yolun)da iki rekât namaz’. Beni bir tarafıyla hayli zaman öncesine, bir yönüyle de bu yazıyı yazma kararına götüren hat, ibare bu… (…)

“Kapitalizm hayatın asaletini yok eder”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” üst-başlığı altında çıkan “ÇILGINCA OLMAYACAK YAPTIĞIMIZ” başlıklı ve 7 Recep 1442 (19 Şubat 2021) tarihli yazısının (istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=60&Katld=3) her paragrafından en fazla üç cümle alıntılayacağım. Bu cümlelerle iyi yazı okumak isteyenleri bu değerli yazıdan haberdar etmeye katkıda bulunmaktır niyetim ve amacım.

“(…) Hadiselerin ve o hadiseler dolayısıyla adı geçen kişilerin yansıtıldığı eğri büğrü bir ayna var karşımızda.
Gerçekler dile getirilmiş mi? Buna hiçbir ihtimal vermiyorum. (…)


“(…)
Osmanlı yönetimi rahatsız edecek ölçüde pratik bir idareyi yansıtır. Yönetim 600 yıl bu pratik tutumdan istifade ile ayakta durabilmiştir. (…) Padişahın kim olacağı konusunda millete ideologi giydiren zümre içinde görüşmeler sonuç vermeyince divana mensup bir zatın devlete cumhuriyet idaresini teklif ettiğini bile biliyoruz.”

“Santayana’nın şu mealde bir söz ettiği nakledilir: “Tarih hiç olmamış hadiselerin olsaydı bile o yerde hiç bulunmamış insanlar tarafından anlatılması hadisesidir”. Tarih ne bir intiba, ne de geçmişin sadık bir anlatımıdır. Tarih geçmişine değil, geleceğine güvenen milletlerin bir varoluş fırsatıdır. ” (…)

“Kıymeti itikatta bulurlardı; bir başka şeyde değil.”

 

İsmet Özel‘in “Türk Olmakta Niçin Israr Ediyoruz?” başlıklı, İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer alan “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” üst-başlığı altındaki 10 Cemâziyelevvel 1442 (25 Aralık 2020) tarihli yazısından yer yer yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Daha doğrusu Türk olmayanlar bize, biz Türklere vatanımız dışında bir yeri işaret ederek ‘Siz aslen oralısınız!’ deme ısrarından bir türlü vazgeçmiyor? (…) Davası varmış gibi yapanların nesine güveneceğimize akıl erdiremiyoruz. (…) Biz Türklerin ne dostunu bıraktı kapitalizm, ne de sahici düşmanlarını. (…)
(…) Tarih soruların cevabını sarıp sarmalamış. Mekteplerde uygulamasını gördüğümüz tarih Türklerin uydurma kökenlerini ne derecede süsleyip püslemiş olursa olsun biz Allah’ın askerleri olarak kendi hikâyemize Haçlı Seferleriyle başlama mecburiyeti altındayız. Müslümandık ve tarih sahnesine henüz ismi verilmemiş bir millet olarak çıktık. Türkçe yazmayan kendine mahsus bir Farsça ile yazan Rûmî niçin ‘Doğduğum yerlerde kalmış olsaydım belki ilim sahasında eser verirdim; ama bu topraklar beni şair kıldı’ demek ihtiyacını duymuştur? (…) Derme çatma Türkiye’de yaşamadığımızı, yaşadığımız yerin adının Türkeli olduğunda anlaşmak mecburiyeti bizi bekliyor. (…)

(…) İslâm’ı ciddiye alanlar cepleri şişkin insanlar değil, devlet yapısında imtiyazlar elde etmiş olanlar hiç değil. Geriye benim bu yazımı okuma zahmetine uğramışlar kalıyor. Onlar da değil. Zengin ve makam sahibi olmadıkları halde Türklerin ölüm sonrası hayatlarını gündelik meşguliyetleri içine sığdıran Türkleri kaybetmek istemeyenler türlü işler çeviriyor ve biz İslâm’ın ciddiye alındığı topraklarda yaşamanın tesellisiyle avunuyoruz. (…)
Bu yazının baş kısmında bilek güreşinden söz ettim ve bunu vuku bulması imkânsız bir olay olarak andım. Ortalıkta bileğine güvenen kimse kalmadığına göre iki kefeli bir terazi geliyor aklıma. Türk toprakları yerküre üzerinde Cumhuriyet idarecileri elinden bir parlak geleceğe doğru yön tutmuş halde midir, yoksa en az 400 yıldır yaşadığımız adamdan sayılma dilenciliğine rıza göstererek ömrünü uzatmağa mı çalışacaktır? (…) Devlet sosyalist olmayan bir solu öne çıkardı. Bundan iki fayda umuyordu: Birincisi Moskof düşmanlarından aferin almak, ikincisi Türk milletinin düşünme kapasitesini saptırmak ve böylece yok etmek. Türklerin topraklarında en rahat hareket eden insanlar gerçekte ne selâm vermeğe değer, ne de verdiği selâmı almağa.

“Kavrayışı kendimize ait kılmanın yolu”

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” üst-başlığı altında çıkan “Hafızaya Güvenmek Veya Sadece Güvenmek” başlıklı, 26 Rebiül ahir 1442 (11 Aralık 2020) tarihli yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

(…) Biz Müslümanlar Müslimler bir tarafta gayri-Müslimler karşı tarafta bulunmak üzere dünyayı ikiye bölmüş haliyle kavrarız. Kavrayışı bu yoldan kendimize ait kılarız. Eğer gerçekten Müslüman kimliğine sahip isek bizimkinden daha farklı bir akıl düzeni iddiasını ileri sürmek hem akıldan, hem düzenden mahrum kalışın bir belirtisidir. (…)

(…) Bardağın boş mu, dolu mu olduğu hakkında fikir beyan etmek beşerin dünyaya boşuna gelip gelmediğini işaret etmenin yani ahlak vecibelerini ciddiye alıp almamanın sonucudur. (…)

(…) Türkler eğer millî varlıklarını ciddiyetle hesaba katmış olsalardı Hıristiyan XIII. asrında temine muvaffak oldukları güveni tazeleyebilirlerdi.