varlık feyzi Posts

“Âlem : Mutlak bilgi ve kudretin bir tafsili”

 

Ömer Türker‘in Evrim Teorisi ve onun sorunları konusundaki yazı dizisi CİNS adlı aylık derginin Aralık 2020 sayısında çıkan “Tasavvuf Geleneğinin Açıklaması” başlıklı yazısıyla devam ediyor. Bu yazının şu son iki cümlesinden anlaşılıyor ki, bu yazı söz konusu dizinin son yazısı değil gibi: “(…) Evrim teorisinin bu denli gürültü koparmasının ana nedenlerinden biri, insanın oluşum sürecine, tarihine ve anlamına ilişkin açıklamalardır. İşin bu kısmını vuzuha kavuşturmak için Âdem-Havva kıssasının İslam bilimleri tarihindeki tefsirlerine girmemiz ve insanlığın tarihi hakkındaki kanaatlerin dakik bir incelemesini yapmamız gerekmektedir.”

İslam düşüncesi ve felsefesi alanında seçkin bir akademisyen ve entelektüel olarak tanıdığım yazarın başlığını belirttiğim yazısından yer yer yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Yazarın daha ilk paragrafta vurguladığı husus, “mutasavvıfların asıl iddiasının varlık düşüncesi ve âlem tasavvurunda (ontoloji ve kozmoloji) olduğu gerçeğidir. Yazarın daha önce İslam düşünce geleneklerini anlattığı yazılarda özetlediğini belirttiği bu tasavvura göre bir buğday tohumunun filizlenme olayını tahlille başlıyor yazı.

Bir buğday tohumu, diğer bütün mevcutlar gibi Varlık’ın bir hâlidir. Büyük harfle yazılan mevcut, Tanrı’yı işaret eder. Varlık tektir ve o da Tanrı’dan ibarettir veya cümleyi tersinden kurarsak, Tanrı Varlık’tır. İster duyularla algılanabilsin ister duyu algılarına konu olmasın var olan her şeyin varlığı, Varlık’a nispetten ibarettir. Dolayısıyla bir buğday tanesi de Varlık’a nispetinin bulunması anlamında vardır ve bu anlamıyla Tanrı’nın veya Varlık’ın bir tezahüründen ibarettir. Var olan şeyler, zuhura geldiği veya taayyün ettiklerinde aslında Tanrı’nın isimlerinin birer görünümüdürler. Yani buğday tanesi, gerçekte Tanrı’nın bir ismidir. Buğday kelimesi de bu ismin ismidir. Aynı durum, buğday tanesini eken çiftçi, tanenin ekildiği toprak, onun yeşermesi için gerekli olan hava, su ve ısı için de geçerlidir. (…) İsimlerin alemde sonsuz tezahürü vardır ve bu tezahürlerin tek tek adlandırılması insan vüsatini aşar.(…)

“Felsefe Geleneğinin Açıklaması”

 

Ömer Türker‘in Evrim Teorisi ve onun sorunları konusunda CİNS adlı aylık dergide yayınlanan yazı dizisi devam ediyor. Derginin bu sayısında (Kasım 2020), adını andığım bu değerli akademisyen ve entelektüel kişinin kendi alanıyla da ilgili olarak “Felsefe Geleneğinin Açıklaması” başlıklı yazısı çıktı. Bu yazıdan yer yer yapacağım alıntılamalarla, bu önemli ve tartışılagelen konuda üstad sayılan yazarın bilgi ve düşüncesini yansıtan bu yazıdan da, haberi olmayanları haberdar etmektir nâçizane amacım.

İslam filozoflarının doğal bir olayı açıklamada kelamcılara nazaran daha uyumlu bir tavır sergilediği görülür. Filozoflar arasında da Kindî ve İbn Rüşd gibi hâkim yaklaşımdan farklı düşünenler vardır. Fakat İslam felsefesinde ‘resmi bilimsel açıklamayı’ Fârabi ve İbn Sîna çizgisi temsil eder. (…)

Aristoteles’in teorik fiziğini benimseyen İslam filozoflarına göre buğday ve başka bütün nesneler madde ve suretten oluşur. Buğdayın bir buğdaylık sureti vardır. Bu suret o maddenin kuvveden fiile intikal ederek bilfiil var olmasını sağlar. (…) Madde ve suretin birliği, birine işaret edildiğinde diğerine de işaret edilmiş olacak şekildedir. Her ikisinin de varlığı birbirinden bağımsız değildir. (…) Dolayısıyla buğdaya bir türsel hakikat özelliğini kazandıran ve onu tahakkuk ettiren şey suretidir.

Suret Aristoteles’te olduğu gibi gayesini kendi içinde taşır. Buğday ekildiğinde yine buğday hasat edilmesi, her bir nesnenin suretinde onun gayesinin içkin olmasındandır. Gayenin kendisi, nesnenin oluşum süreçlerini gözlediğimizde, varlığını aklen kavradığımız bir ilkedir.