zarafet Posts

Mukadder olana şâhid olmak

 

Şu dönemde sayısı beşi aşmayan, devamlı okuyucusu olduğum gazete yazarlarından biri Mevlana İdris. Onun bu günkü yazısı beni en etkileyici yazılarından biri oldu. Olay: ‘Dostumuz’, ‘ağabeyimiz’ dediği Mehmet Küpeli’nin Hakk’a yürümesi. Yazının başlığı, “Rindlerin akşamından bir derviş kaydı”. Ve ilk cümlesi: “Yoldayız, Aksaray’a doğru ilerliyoruz. Minibüsün içinde yedi kişiyiz. Başka bir arabada 6 arkadaş daha var.”

Bu çok zor kaleme alındığı tahmin edilen yazıdan alıntılar:

“Mukadder olana şâhit olduk. Sevgili Dostumuz, ağabeyimiz Mehmet Küpeli Hakk’a yürüdü. Hep olduğu gibi hem hep bekleniyor, hem hiç beklenmiyordu.
Bir süredir akciğer kanseri için tıbbî tedavi görüyor, hastaneye gidip geliyordu. Son haftalarda ise hastaneden hiç çıkmadı. Ve nihayet Perşembe günü emr-i hak vâki oldu. Dün Karagümrük Canfeda Câmii’nde Cuma’yı müteakip kılınan cenaze namazından sonra dualarla memleketi Aksaray’da defnedilmek üzere cenaze arabasıyla yola çıktı.
Yakın dostları ile birlikte biz de kendisini tâkiben Aksaray’a doğru ilerliyoruz.
Buna ilerlemek denemeyeceği açık. Çünkü hepimizin zihni gayriihtiyari ve sürekli geriye, anılara doğru hücum ediyor.

Önemsediğim ve düşündürücü bulduğum gazete yazılarından…

 

(…) İnsan içinden aleme bakmayı unuttu. Sadece gözünün görmeye yetmeyeceği değil, aklının da almayacağı, kendisinden büyük, çok daha büyük, kavrayışından engin, çok daha engin bir hakikate yüzünü dönmeyi unuttu. Oradan oraya savrulup durduğu halde kalbinde hiçbir yere savrulmayan bir kulp bulunduğunu unuttu. Kendini hiç değilse bazen, kendindeki mahpusluğundan dışarıya çıkarak azad etmeyi unuttu. Her şeyin peşine takılıp gitti ama ufka doğru yürümeyi unuttu. İnsan, kendini kendinden daha yukarılara çıkaracak merdivenin yerini unuttu. İnsan, kendi denklemini nasıl çözeceğini de unuttu.
“İki şey sürekli yenilenen ve artan bir hayranlık ve haşyet ile zihnimi doldurur, daha sık ve kalıcı olarak düşünce bunlarla meşgul olur: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası” diyor Immanuel Kant, ‘Pratik Aklın Eleştirisi’ kitabında. (…) “Mutsuzluğun tek nedeni, insanın odasında sessizce nasıl oturacağını bilememesidir” diyor Blaise Pascal. (…) “Üstümde büyük bir ağırlık var sanki!” dedi bitkin olan. “Ona hayat diyoruz!” dedi yanındaki. (…) (Gökhan Özcan, “Penceresiz perdeler” başlıklı yazısından, Yeni Şafak, 15 Nisan 2019)

Sıradışı bir yazıdan insanlık durumumuza dair birkaç satır

 

“Küçük meselelerle uğraşan insanlar olduğumuz için; idraklerimiz de, hissedişlerimiz de, yaşayışlarımız da gittikçe küçülüyor.