İki yazıdan alıntılar olarak birer bölüm
2 aylık düşünce dergisi olan Teklif’in (Kasım 2022/ Sayı 6 Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı) bu sayısından iki ilahiyatçı akademisyenin yazılarından birer bölüm alıntılanarak bu yazı oluşturulmuştur.
“Günümüze, insana ve insan tecrübesine doğalcı (natüralist) ve içkinci (immanentist) bakmak o kadar yaygınlaşmıştır ki, bunun aksine bir düşünüşün bilim, sanat, siyaset, ahlâk vb. alanlar için ne anlam ifade ettiği veya edebileceği sorgulanır hâle gelmiştir. İnsan, tüm farklılıklarına ve üstünlüklerine rağmen, canlılardan bir canlı, türlerden bir tür olmanın ötesinde bir anlama sahip midir? Ya da böyle bir anlama sahipse bu hâl içinde yaşadığımız doğal ortamdaki varoluşumuz ve etkileşimlerimiz için ne anlam ifade eder?
Kanaatimce bu soruları ele alabilmek az önce söznü ettiğimiz farklılığın veya fazlalığın tezahürlerine biraz daha yakından bakmamızı gerektirir. (…) İnsan hisseder ki, bu suretle farkına vardığı fiziksel nedenselliğin kuşatıcılığı ile açıklanamaz. (…) Algısında bütünlükler, taneler teşkil eder ki, bu suretle bütünlük verdikleri yine fiziksel olana indirgenebilir gözükmemektedir. Şeyleri karşısına -sanki- zamana tâbi değilmişcesine koyabilir. Kendisine nesneleri, kavramları işaretler üzerinden sunabilir. (…) Kim bilir daha neler neler insanın tecrübesi içerisinde insanla irtibat hâlinde varlık kazanmıştır, kazanacaktır. Tüm bu farklı tecrübe alanları, insanın kendisini bir Ben, Kendilik, Fail olarak içinde bulduğu tüm bu sahnelerde doğal olanın farklı imkânlarının ifşasından ibaret olabilir ki, belki de çağdaş felsefenin en önemli çabası, insan tecrübesinin ilk bakışta fiziksel kipleri aşan cihetlerinin gerisin geri fiziksel olanla irtibatlandırılması, bu itibarla da fiziksel olana indirgenmesinde ortaya çıkar. İnsan için belki tüm bu tartışmalardan çok daha önemli bir başka tartışma daha vardır. Bu tartışma söz konusu sahneler çokluğunda var olan insanın kendisinin bizâtihi var olup oladığı, varlığının bir kalıcılığı ve anlamının bulunup bulunmadığı sorularıyla gündeme gelir. (…) insan, tüm bu sahnelerin kesişiminde rastlantısal olarak var olmuş ve en sonunda yok olmaya mahkûm bir varlık mıdır? (…) İşte tam bu noktada doğalcı yaklaşımların güç kazanmasının ve ilgi görmesinin nedenleri bariz biçimde karşımıza çıkmaktadır. (…) Ben’i biricik kılanın kâinata baktığım nokta-i nazar olduğunu öne sürebilirim. (…)” (Ahmet Ayhan Çitil, “Her İnsanın Biricik Bir Mahalli Var mı?” başlıklı yazısından)
“Yakından bakılan her şey hayret uyandırır. İnsan da böyledir. Bu hayrete kaynaklık eden şeylerden biri, onun aynı zamanda derinlik ihsas eden karmaşık terkibidir. Bu karmaşık ve çok katlı terkibin göze ilk çarpan katmanı, onun görünüşteki özellikleridir. (…) Bu fiziksel ve psikolojik özellikler, insanın kendisini gösterdiği en üst katmanı ifade eder. Buraya âşikâr özellikler katmanı adı verebiliriz. Bu özellikler sağduyu seviyesinde, hemen herkes için açık ve verili şeylerdir. Bu özellikleri bir çırpıda sıralayarak insanı bildiğimizi söyleyebilir miyiz?
(…) ‘İnsan nedir?’ Sorusuyla ilgili olarak asıl önemli olan şey, gözlemlediğimiz özellikler arasındaki ilişkilerin nasıl kurulacağıyla ilgilidir. (…) Acaba düşünmenin sağladığı bu ayırt edicilik insan için ne anlama gelir ve varlığı açısından hangi sonuçları doğurur? (….) aklın kendi bilfiilliğini ve yetkinliğini kazanmasıdır; (…) bilinen durumları bilinmeyenlere ulaştıracak şekilde düzenlemektir vb. (…) İbn Sînâ’nın deyimiyle kendi varlığının şuurunda olma, bir başka deyişle düşündüğünü düşünme ve nihayet kendini idrâk etme kabiliyetine sahip tek canlı insandır. (…)” (İbrahim Halil Üçer, “İnsânî Doğa, İnsânî Hayat” başlıklı yazısından)
No Comments