Kasım 2023 Posts

“Kerîm Kur’an”dan anlamlarıyla beş âyet

 

“(Münafıklar) sizin rızanızı kazanmak için Allah’a yemin ederler (“Peygamber’e eziyet ettiğimiz söylentisi yalandır” derler) Eğer bunlar mü’min iseler, daha önce Allah’ı ve Resûlünü razı etmeleri daha lâyıktır.” (Tevbe, 9/62)

Boşuna özür beyan etmeyin. İman (ettiğinizi söyleyip) sonra küfrettiniz (inkâr ettiniz). İçinizden bir kısmını affetsek bile, bir kısmınızı, suçlarında ısrar ettiklerinden dolayı azabımıza uğratacağız.” (Tevbe, 9/66)

Münafıkların erkekleri ve kadınları birbirinin tıpkısıdırlar. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar, cimridirler). Onlar Allah’ı unuttular; Allah da onları unuttu. Doğrusu münafıklar fâsıkların (yoldan çıkanların) ta kendileridir.” (Tevbe, 9/67)

Artık yaptıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar! ” (Tevbe, 9/82)

Onlar için ister mağfiret dile, ister dileme! Onlar için yetmiş kere istiğfarda bulunsan, yine Allah onları aslâ bağışlayacak değildir. Bunun sebebi şudur: Onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler. Allah ise fâsık bir kavme hidâyet vermez.” (Tevbe, 9/80)

“Ateşkes yok, 4 saat ara” (!)

 

Başlık yaptığım ifade ABD’ye ait. Görünürde iki taraftan biri değil ABD. Ama gerçekte İsrail adına bu açıklamayı yapıyor. ABD İsrail’in arkasında olmasa, İsrail Gazze’ye saldırabilir miydi? ABD Dışişleri Bakanı Blinten, Gazze şeridini İsrail’in bombalamaya başladığı ilk günlerden birinde İsrail’e geliyor ve kendisinin de Yahudi olduğunu söyleme gereği duyuyor ve söylüyor. Ardından ABD Başkanı J. Biden da geliyor İsrail’e ve o da Netanyahu’ya sarılıyor; kolay gelsin, arkanızdayız anlamında bir tavır sergiliyor.

Ama Blinten Türkiye’ye geldiğinde Cumhurbaşkanı’yla görüşemediği gibi mevkidaşı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan da sıcak bir ilgi göremiyor. Türkiye böylece İsrail’in ve onun arkasındaki ABD’nin birlikteliğine katılmadığını, mazlum Gazzelilerden yana olduğunu göstermiş oldu.

Bu yazıya başlık yaptığım ifadenin ABD’yi temsilen sarf edildiğini bu akşam görünce TV’de, hiç hayret etmedim. Ona yakışır ancak böylesi bir ifade. Daha ileriki dakikalarda TV ekranında “ABD: “Ateşkes yok, 4 saat ara”, “4 saat ara Gazze’de neyi değiştirir?” ve “Korkulan Senaryo: ABD İran Savaşı mı?”, “İsrail 4 saat durup 20 saat vuracak mı?” gibi ifadeler görüyoruz. Şimdi de TV’de Susuz, elektriksiz, kafa lambası kullanarak ameliyat yapıldığı ve doğum yaptırıldığı haberleri… “Göç etmek zorunda kalan Gazzeliler dünyaya tepkili” “Gazzeli aile: su-ekmek için 6 saat sıra bekliyorduk.” “Filistin’in sembol aktivisti tutuklandı.”

İsrail Havadan Ve Karadan Gazze’yi Bombalamayı Sürdürüyor

 

ABD ve Avrupa’nın İsrail’in arkasında olması, İsrail’in Gazze’yi havadan ve karadan sürekli bombalamayı sürdürmesinin en önemli sebebi ve açıklaması.

Türkiye, ABD’ye ve Avrupa’ya İsrail’in arkasında durarak zulmü desteklediklerini, mazlumun yanında olmadıklarını hep ifade etti; tavır ve davranışlarıyla hep yansıttı. ABD ve Batı Gazze’de çocuk katliamını, Hastane bombalanmasını olağan hadiseler gibi seyrediyor. Türkiye’ye ABD Dışişleri Bakanı Blinten geldiğinde, bu ülke onu hiçbir şey olmamış gibi karşılamadı. Gerek Cumhurbaşkanı, gerek Dışişleri Bakanı ABD’ye tavrını dürüstçe ve açıkça yansıttı.

ABD ve Avrupa’nın insanlıkla, hakla, hukukla alâkası nedir; bunu İsrail’in Gazze’yi gece- gündüz bombalaması sürecinde İsrail’den yana olarak, onun arkasında durarak, onu hep teşvik ederek gösterdiler. ABD Dışişleri Bakanı İsrail’e gitti, “Ben de bir Yahudi olarak buradayım” dedi. Yani “ABD olarak arkanızdayız” demek istedi. Onun ardından ABD Başkanı J.Biden da İsrail’i ziyaret etti. Dayanışma iyice pekiştirilmiş oldu böylece. İsrail onlardan olan destekle bombalamasını aşkla şevkle sürdürdü böylece.

Tam bir zulüm ortasında Dünya. Zalimler de apaçık belli, mazlum da. Türkiye mazlumdan yana. Bunu da ABD Dışişleri Bakanı Blinten Türkiye’ye geldiğinde gerek Cumhurbaşkanı, gerek Dışişleri Bakanı açıkça yansıtmış oldular.

Müslümanlar hangi ülkelerde olurlarsa olsunlar hep mazlumlara dua ediyorlar, zalimlere de beddua (ilenç)!..

Kahrolsun emperyalist zâlimler, yaşasın mazlumlar! Allah her olanı-biteni görüyor, zâlim de mazlum da Allah’ın karşılığıyla kesinkes buluşacaktır. Bu dünyada da olabilir, ama öte dünyada mutlaka! Allah var, zâlimin zulmü varsa Allah’ın adaleti, hesap görmesi ve bu dünyada yaşananlara karşılığı var. Zulüm bakî değildir ama hayat bu dünyadan ibaret değil ve öte dünya ebedîdir.

Hakk’ın mutlak varlığının beş mertebesi

 

Birincisi: Ahadiyyet Zâtı ve lâ-taayyün mertebesi. Bu mertebede Hakk’ın hiçbir sıfat ve isim ile nitelenmesi ve adlanması mümkün değildir. Zira nisbetlerin ve izâfetlerin tümünden ganîdir (doygundur). Ve bu nisbetler ve izâfetlerin cümlesi ahadiyyet zâtında mahv olmuş ve tuketilmiştir. Ve “mutlak varlık” ta’biri sırf bu mertebeye işâret için konulmuş bir terimdir.

İkinci mertebe: Sıfatlar ve isimler mertebesidir ki, Hakk’ın mutlak varlığı zâtî işleri (fiilleri) olan sıfatları ve isimleri hasebiyle, ilmen belirmiş ve tecellî etmiş olur. Ve ilmî mertebede peydâ olan bu isimlerle ilgili sûretlere “a’yân-sâbite” derler ki, bunlar mümkünlerin ilâhî ilimde sâbit hakikatleridir. Ve sâbit hakikatler hariçte mevcut olmadıklarından mec’ûl (kılınmış), yani muhdes (sonradan olan) değildirler. Zîrâ kılınmışlık hâriçte mevcut olmakla ilgilidir. Ve ahadiyyet denizinde tükenme sûretiyle birleşmiş olan isimler, bu mertebede birbirinden seçkin olurlar.

Üçüncüsü: Ruhlar mertebesidir ki, Hakk’ın mutlak varlığı, sâbit hakikatler hasebiyle bu mertebede akıllar ve soyut nefisler olarak görünür olur. Dördüncüsü: Mutlak misâldir ki, bu mertebede, kezâ Hakk’ın mutlak varlığı sâbit hakikatler hasebiyle, şehadet mertebesinde görünür olacak olan mevcutların misâlî sûretleriyle belirmiş ve tecellî etmiş olur. Ve bu sûretler âyînede basılı olan hayâl gibi latîf olup, cezalandırma ve paralama mevcut değildir.

Beşincisi: His ve şehâdet mertebesidir ki, bu mertebede de yine Hakk’ın mutlak varlığı, kezâ sâbit hakikatler hasebiyle kesîf sûretlerde görünür olur. Ve bu sûretler kâbil-i cezalandırma ve paralamadır. İşte bu mertebelerin hepsi, bir sonsuz varlığın tenezzülleri (inmeleri) ve tecellîleridir (görünmeleri / belirmeleridir).

Bu zikr olunan mertebelerin neticesi, kâmil insan olup, mertebelerin tümünü toplayıcıdır. Dolayısıyla kâmil insan mertebesi Hakk’ın mutlak varlığının altıncı tenezzül (inme) ve tecellî (görünme) mertebesi olmuş olur. ” (Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi- III, İFAV Hazırlayanlar: Prof.Dr. Mustafa Tahralı- Dr.Selçuk Eraydın, Altıncı Baskı, s. 71-72)

Blinken’ın Türkiye’ye gelişi, Cumhurbaşkanımızın Rize’ye gidişi ve Hakan Fidan-Blinken görüşmesi üzerine

 

Bilenlerin malûmudur, ABD-İsrail yakınlığı yakın geçmiş günlerde bir kez daha apaçık tezahür etti. ABD Dışişleri Bakanı Blinken İsrail’in Gazze şeridine bomba yağdırmağa başladığı günlerde İsrail’e ziyarette bulundu ve Netanyahu’ya kendisinin de Yahudi olduğunu söyledi ve tabir caizdir, kutladı Netanyahu’yu. Ondan kısa bir süre sonra Joe Biden da İsrail’i ziyareti gerekli gördü ve Netanyahu ile kucaklaştı. Çok açıktır ki ABD’nin mazlum Gazzelilerin yanında değil, İsrail gibi karşısında olduğunu yani ABD’nin mazlumdan yana değil zâlimden yana olduğunu gösterdi her ikisi de.

Sonra ne oldu? ABD Dışişleri Bakanı Blinten Türkiye’e geldi. Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan memleketi Rize’ye gitti. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan Blinten’ı yeterince soğuk karşıladı ve görüşmeleri de oldukça soğuk cereyan etti. ABD adına Blinten, ABD-İsrail dostluğunun İsrail’in mazlum Gazzelilere zulmünü olağan kıldığını, İsrail’den yana, Gazze’ye karşı tavrının apaçık belli olduğunu Türkiye’de de göstermek istedi ama Cumhurbaşkanımızın da, Dışişleri Bakanımızın da tavrı karşısında rezil oldu.

Türkiye ABD’nin uşağı olmadığını bu kez daha bir anlaşılır açıklıkla ortaya koydu.

Ders alırlar mı, bilemem; ama Türkiye’nin bu asil tavrı, zâlimden (İsrail’den) yana değil mazlumdan (Gazzelilerden) yana olduğunun apaçık göstergesi oldu.