Mayıs 2025 Posts

“Mü’min mü’minin aynasıdır”

 

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin eseri FÎHİ MÂ FÎH (Tercüme : Ahmed Avni Konuk, Hazırlayan: merhûm Dr. Selçuk Eraydın, İZ Yayıncılık) den bazı alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“İtâb (azarlama) devam ettikçe dostluk da devam eder. Çünkü itâbı dostlara ederler, yabancıya itâb olunmaz. Şimdi bu itâb da çeşitlidir. Üzerinde derdin etkisi ve ondan haberi olan kimse hakkında bu itâb, inâyet (iyilik) kanıtı ve muhabbettir. Velâkin vâki itâb, üzerinde etki hâsıl etmeyen kimse için muhabbet kanıtı değildir. Nitekim tozlarını çıkarmak için bir halıya sopa vururlar. Âkıller buna itâb demezler. Velâkin kendi oğlunu ve ahbâbını döversen, ona itâb derler; ve muhabbetin kanıtı böyle bir yerde görünür olur. Mâdemki kendinde bir derd ve nedâmet görüyorsun, bu Hakk’ın itâb ve muhabbetine delîldir.

Eğer din kardeşinde bir ayıp görürsen, o ayıp sendedir, oysa onda görüyorsun. Âlem âyîne gibidir, kendi nakşını onda görürsün; çünkü “Mü’min mü’minin aynasıdır” buyrulmuştur. O aybı kendinden yok et! Zîrâ incindiğin şey sendedir. Bir fili su içmek için bir pınara getirdiler. Suyun içinde kendini görünce ürktü. Oysa o, başkasından ürktüğünü zannetti; kendisinden ürktüğünü bilmedi. Sende zulüm, kin, hased, hırs, merhametsizlik ve kibir gibi bütün kötü ahlâk olduğu hâlde, bundan münfail (alınmış) değilsin. Bunları bir başkasında görünce alınmış olup ondan ürkersin. Dolayısıyla bil ki, kendinden incinir ve ürkersin. “Kâfir kâfirin aynasıdır” denilmemiştir. Bu söz “kâfirler için ayna yoktur” demek değildir. Ancak kâfirin kendi aynasından haberi yoktur, demek olur.

Padişahın biri öfkeli olarak bir nehir kenarında oturmuş idi. Üst düzey devlet memurları onun gazabından korkar olup, hiçbir sûrette yüzleri gülmüyordu. Onun bir maskarası olup, gayet mukarreb (yakın) idi. Âmirler ona müracaat edip: “Eğer pâdişâhı güldürürsen sana şunu veririz” dediler. Maskara padişahın yanına gitti, her ne kadar cehd etti ise, padişah ona bakmadı. Padişahı güldürmek için türlü çabalar gösterdi. Fakat padişah suya bakar ve başını kaldırmazdı. Maskara pâdişâha “suyun içinde ne görüyorsun?” dedi. Padişah: “Pezevengin birini görüyorum” dedi. Maskara cevap verdi: “Ey âlemin pâdişâhı, bu bende dahi kör değildir, senin gördüğünü o da görüyor.

Yani “O, ölmeyen bir diridir.” O’nun o derece Lutfu vardır ki, eğer mümkün olaydı, senin için ölürdü. O vakit ikilik kalkardı. Şu halde mâdemki O’nun ölmesi mümkün değildir, / sen öl, tâ ki O sana tecellî eylesin ve ikilik kalksın. Aynı cinsten iki kuşu berâberce bağlasan, iki kanat dörde çıkmaz olduğu halde, uçamazlar; ikilik kaimdir. Velâkin diri kuşa, bir ölmüş kuş bağlasan, o uçar; zîrâ ikilik kalmamıştır. Güneşin o mertebe lutfu vardır ki, yarasanın huzûrunda ölür. Fakat onun ölmesine imkân olmayınca böyle söyler: “Ey yarasa, lutfum bütün cihana vâsıl olmuştur. Senin hakkında da ihsân etmek isterim. Senin ölmen mümkün olduğundan, huzurumda öl, tâ ki benim celâl nûrumdan behremend (hisseli) ve hüffâşlıktan hârice çıkıp yakınlık kafının ankâsı olasın.”

“(…) Şu halde Hak nûrundan yanmağa sabr etmeyen ve içtihâd göstermeyen adam, adam değildir. İdrâk olunan her şey Hak değildir. Âdem odur ki, ictihâddan hâlî kalmayıp, bî-ârâm ve bî-karâr (durup dinlenmeyen ve kararsız) olarak Hakk’ın Celâl nûrı’nın etrâfını devr eyliye. Ve Hak odur ki, âdemi yakıp yok ede ve hiçbir akıl onu idrâk edemiye.”

CHP’nin durumu / İBB İmamoğlu- Yolsuzluklar, Gözaltılar/ yolsuzluk ağı / itirafçılar/ tehditler

 

Televizyon haberlerinden derlediğim İBB, İmamoğlu ve suç ortakları, yolsuzluk ağı, gözaltılar, itirafçılar, tehditler…

Bu kadarı yetmez mi? Düşündürücü olması bakımından bir yazı başlığı için! Yazıya gerek var mı!

Yazıya gerek olmayacak kadar açık ve net, durum.

CHP genel başkanı Ö.Ö. neredeyse İmamoğlu’na hayrandı! Onun Cumhurbaşkanı olmasını ne kadar da istiyordu, belli değil miydi? Değişmiş midir hayranlığı bu arada? Sanmıyorum. Hayranlığına halel gelmiş olabileceğini düşünmesi ve hayranlığının sürmediğini itiraf etmesi mümkün mü? Değil. Bu işler böyle. Cumhurbaşkanı adayı olarak görülebilen, önemsenen birisi, şimdilerde ortaya çıkan haberlerle hemen gözden düşecek mi ?! O’nu gözden düşürmeyenler her şeye rağmen onunla dostturlar ve onun Cumhurbaşkanı olmasının önünde engel görmeyenlerdir.

“Dönmeli, geri gelmeli”

 

İsmet Özel‘in İstiklal Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesinde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında, bu yazının da alıntı olarak başlığını teşkil eden ifadeyle çıkan 17 Cemaziyelahir 1446 / 18 Aralık 2024 tarihli yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

En Yüksek Kulenin Ezgisi şiirine A. Rimbaud “Qu’il vienne, Qu’il vienne” deyişli nakaratla başlar. Bu mısraı Türkçeye tercüme etmeğe kalkışan kimse “Dönmeli, geri gelmeli” dediyse ortaya kafa karıştıran bir mesele çıkmaz. Rimbaud’nun yazdığı ikinci mısra ise şöyle: “Le temps dont on s’ e’prenne*. İşte bu mısraın Türkçeye tercümesinde mütercim ki, hafızam beni yanıltmıyorsa İlhan Berk’tir, karşımıza kafa karıştıran bir mesele çıkarıyor ve “O sevdalar çağı” diyor. Hâlbuki bu mısraın nesir olarak tercümesi “arzumuzun çağı” şeklindedir. Tarih geçmiş zamanların yalan-yanlış hikâyesinden ibaret değilse, nedir? Yalan-yanlış diyorum, çünkü tarihin yazılışında tekel galiplere münhasırdır. Gerçeğin gelecek kuşaklara aktarılmasında galipler ne kadar insaf gösterdi? Bunu kestirebilmemiz imkânsız. Modern çağ galebe çalanın kahramanlaştırılması hususunda kendinden önceki zamanları geride bıraktı. Dolayısıyla modernliğin içimizde ürettiği telaş bizi tarihi harekete geçiren bir şey olduğunu belirtmeğe zorladı. (…) Arzumuzun çağının açılmasını özlüyoruz.

Nedir arzumuz? Eğer düşünce evrenimizi Avrupa’da yürürlük alanı kazanmış nazariyatı ve tatbikatı hesaba katmadan, giderek merkeze almadan şekillendirmiş isek bu suale cevap bulma bahsinde apışıp kalırız. Şaşkınlıktan kurtulmak için birkaç söz edelim öyleyse :

XVIII. yüzyıl Avrupa’sında en baskın fikir “Aydınlanma” idi. Avrupa’nın aydınlanmasını Doğu’nun (Hint’in, Çin’in, Japonya’nın, Kore’nin) fikriyatında karşımıza çıkan aydınlanma vakıasıyla karıştırmamak lâzım. (…) Descartes tarafından başlatılan rasyonalizm alıp başını gitmişti. La Mettrie insanı bir makine olarak görmek istiyordu. Bu kuru ve kurutucu düşünce Romantizm tarafından cevaplandırıldı. Hakikatin fark edilmesinde insandaki duygu zenginliğine atıfta bulunan her sahada kütüphaneler dolusu kitap yazıldı.

Avrupa çıkışlı hiçbir düşüncenin tedavi edici vasfı yoktur. Niçin? Çünkü mahrumiyet sebebiyle doğmuş düşünce hayatını ancak ötekini mahrum bırakarak idame ettirebilir. Bunun örneklerini gün be gün yirmi birinci Hıristiyan yılında görüyoruz. Dünya sistemi şimdiye kadar metropolün periferiyi istismarı suretiyle hayatını devam ettirebildi. Bundan sonra ne olacak? Ben ancak Dünya sistemi’nin tekerleğine çomak soktuktan sonra çarenin bulunabileceğine inanıyorum. Arzumuzun çağı dönmeli, geri gelmelidir. Hayranlıkla geçen günlere kavuşabilmemiz için Müslüman karakterini yeni baştan inşa etmeliyiz. Bu inşa faaliyetinin en bariz göstergesi yalandan uzak duruşumuzdur.

Modern dünya yalandan uzak durmanın kestirme yolunu bize gösterdi: Sanat. Sanat; ama çoğu kimseye sanattır diye yutturulan şey değil. (…) Sanat ve sun’i (Yapma, uydurma, sahte) akraba kelimeler. İnsan için varoluşun sırrı sanatta saklı. (…) Eğer rakibimizi ters köşeye yatıramaz, sağ gösterip sol vuramazsak galip gelemeyiz. (…) Derine teveccühü sanatta yenilik olarak algılarız. (…)

Sanatta yeniliğin sınırlarını şiir çözecektir. Çünkü kelimelerin kelimelerle ilişkisidir insan hayatında muhafazaya liyakat kesp etmiş olanı elinde tutan. Müzikte ses ve sus, resimde renk ve şekil sanatçıyı aşamayacağı biçim sınırlarına hapseder. Oysa şair kendini böylesi bir mahpusluğun ika ettiği sınırlara riayet mecburiyeti içinde hissetmez. Sözün doğrusu şiiri özüyle biçimini birbirinden ayırarak kavramamız imkânsızdır. (…) Edebiyatın sunduğu habere bigâne kalmak yüksek kültüre sırt çevirmek demektir. Roma radyosundan Mussolini’ye övgüler düzen Ezra Pound’un, edebiyatı hep taze kalan haber olarak tarif ettiğini hatırlayalım.”

Dualar

 

“Fesübhânellâhi hîne tümsûne ve hîne tüsbihûn* velehü’l hamdu fîssemâvâti ve’l ardı ve aşiyyen ve hîne tüzhirûn* yuhricu’l hayye minel meyyiti ve yuhricu’l meyyite mine’l hayyi ve yuhyi’l erda ba’de mevtihâ* ve kezâlike tuhracûn.” (Rûm, 17-19)

Dünyada Hak ve doğruya kavuşmak için devamlı okunması gereken dua:

” Allahümme erine’l-hakka hakkan verzukne’l-ittibaa ileyh ve erine’l-bâtıle bâtılen verzukne’l- ictinâbe anh.”

İnsanların şerrinden korkulduğunda okunacak dua:

“Allâhümme innâ nec’alüke fî nuhûrihim ve neûzübike min şurûrıhim” Manâsı: “Allah’ım! Onları Sana havâle eder, şerlerinden sana sığınırım.”

Kabir ziyâretinde okunacak dua:

“Es-selâmu aleyküm dâre kavmin mü’minin ve innâ inşâallâhü biküm lâhikûn.”

“Ey mü’minler yurdunun sâkinleri! Size selâm olsun. İnşâallah biz de sizlere katılacağız.” diyerek onları selamlardı. (Nevevî, Ezkâr, 147)

Haber Türk’de CHP Genel Başkanı Ö.Özel konuşuyor

 

Özgür Özel esip gürlüyor HaberTürk TVde Mehmet Akif Ersoy’la konuşurken. Güya soruları yanıtlıyor. Ona göre İmamoğlu Cumhurbaşkanı olacak. Kardeşlik hukuku’ndan , özeleştiriden bahsediyor. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’tan sıkça söz ediyor, tabii ki hep överek ve başarılı olacaklarına dair. Elleriyle kollarıyla hareketler yaparak konuşuyor tabiiki. Ayakta yaptığı konuşmalarda her tarafı hareket hâlinde oluyor; otururken konuşurken de olabildiğince hareketli. Ak Parti seçimden korkuyor ona göre. “Sen de gel aday ol, yapalım seçimi”, böyle diyor, mikrofonu bile düşüyor heyecanlı ve hareketli konuşması sırasında. Ekrem İmamoğlu’nu öve öve, neredeyse göklere çıkaracak. E.İ., Ö.Özel’e göre tabii ki Cumhurbaşkanı olacak büyük ihtimalle. Haber Türk’te esip gürlemek , sık sık kutsal(!) hedefinden söz etmek kolay. Önemli olan inandırıcı ve kişilikli olabilmek. Bu millet CHP’yi nasıl bilir çoğunluk itibariyle, bellidir. Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu gibiler asıl avuçlarını yalayacaklardır. Sandıktan kaçmaktan, avucunu yalamaktan söz ediyor. Kimi kastettiği belli. Kimlerin avucunu yalayacağı seçim sonucu belli olacak. Şunu da ifade edeyim ki bugünkü CHP belli isimlerle geçmişteki CHP’ye göre çok zayıf.