Haziran 2025 Posts

Bütün duaları içine alan dua

 

“Ellâhümme innî es’elüke min hayri mâ seeleke minhü nebiyyüke muhammedün ve neûzübike min şerri mesteâzeke minhü nebiyyüke muhammedun sallallâhü aleyhi ve selleme ve ente’l müsteânu ve aleyke’l belâğu velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l aliyyi’l azıym.”

Şeytanı Kahreden dua: “Eûzü bikelimâtillâhi’t tâmmeti min şerri mâ haleka veerae ve berae ve min şerri mâ yenzilü mine’s semâi ve min şerri mâ ya’rucü fihâ ve min şerri fitneti’l-leyli ven nehâri ve min şerri külli târıkın illâ târikan yetruku bi hayrin yâ rahmân.”

Küfürden ve kabir azâbından korunma duası: “Ellâhümme innî eûzü bike mine’l küfri ve azâbi’l kabr ”

Yemek duası: “Elhamdülillâh, sümme ve sümme elhamdülillâh, elhamdü lillâhillezî et’amenâ ve sekânâ ve eşbe’anâ ve ervâna ve kefâna ve âvâna min gayrı havlin velâ kuvvetin minnâ vekem mimmen lâkâfiye lehü velâ me’vâ, elhamdulillâhi’llezî en’ame aleynâ ve efdale ve cealenâ min’el müslimîn, elhamdulillâhillezî esbağa aleynâ nı’mehü zâhiraten ve bâtıneten, elhamdülillâhi hamden yuvâfî niamehü ve yükâfî mezîdehü, ellâhümme ecirnâ minennârı ve ehfaznâ an şurûrı’l eşrârı ve elhıknâ biıbadike’l ebrârı bicâhi’nnebiyyi’l muhtârı ındeke ve âlihi’l-ahyâr, ellâhümme innâ nes’elüke tamâmennı’meti ve devâme’l âfiyeti ve husne’l hâtimeti ve ilâ şerefinnebiyyi ve âlihî ve eshâbihî ve meşâyihıne-l fâtiha.


“Türk yazısında her türden noktalama kelimenin anlamını verir.”

 

İsmet Özel’in İstiklâl Marşı Derneği internet portalı İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında çıkan NOKTALAMA başlıklı 1 Zilhicce 1446 (28 Mayıs 2025) tarihli yazısının (www. istiklalmarsidernegi.org.tr) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Harf inkılabı neticesinde okuryazarlığı Lâtin harfleriyle gerçekleştirme çabamız noktalama kelimesinin anlamını değiştirdi. Türkçeyi Lâtin harfleriyle yazdığımız zaman noktayı ı’nın i’den, o’nun ö’den, u’nun ü’den farklı olduğunu göstermek için kullanıyoruz. Elimizde bir de virgülü andırır bir işaret var. Onunla c’yi ç’den, s’yi ş’den ayırabiliyoruz. Latin alfabesiyle yazılan her cümle büyük harfle başlıyor ve cümlenin sona erdiğini bitiş yerinde bir nokta bulunuşundan anlıyoruz. Noktanın bu şekilde kullanılışı bilhassa karşımıza tek parti dönemi geride kaldıktan sonra sık sık siyaset söyleminde çıkıyor. Siyasetçi bir konuda verilen veya verdiği kararın kesin olduğunu “nokta” kelimesini telaffuz ederek vurguluyor.

Noktalamanın Türk yazısındaki işlevi Lâtin alfabesinde olduğundan çok daha büyük ve önemlidir. Giderek Türk yazısı noktalamasız haliyle yazı olma özelliğini tamamen kaybedebilir.

Türk yazısında önce noktanın – bu bilhassa kitap harflerinde geçerlidir- bir mi, iki mi, üç mü olduğuna bakarız. Sonra harfin altına mı, üstüne mi konduğuna dikkat ederiz. Türk yazısında her türden noktalama kelimenin anlamını verir. Ayrıca her harf adeta canlıdır. Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözünün harfin canına bir gönderme olduğu gönül rahatlığıyla ifade edileblir. Türk yazısına Lâtin noktalamasının sızması Batılılaşma politikasının mahsullerinden biridir. Gerçeğe değer veriyorsanız aklınız Latin harflerini kullanmaya icbar edilmemizin Türkçeyi kaybetmemizle neticelendiğine erecek demektir. Evet, bu netice alınmıştır. Türkçe elimizden alınınca geriye aslından geri kalan bir döküntü kalmiştır. Bu döküntünün bir edebiyat ürettiği iddia edilebilir; ama bu nihayet bir iddiadır ve yıllardır ispat edilmeği beklemektedir.

Noktalamanın öneminin ve imkânının anlaşılacağı günü bekliyoruz. (…) Peki, hayatımızda tayin edici bir yer işgal etmiş olan şey neydi ve halen nedir? (…) Cazibeyi modernleşme, asrîleşme, muasırlaşma yarattı. (…) Devlet asayişi sağlayarak halkı kaşığıyla besledi; ama vatandaşlık haklarının bir kısmını değil, tümünü elinden alarak sapıyla halkın gözünü çıkardı. Gözlerinden olan Türk halkı Osmanlı devletini nasıl sorgulamadıysa aynı şekilde Cumhuriyet idaresini de sorgulamayı aklına getirmedi. (…)

Sağlam bir tahsil hayatına “ileri” ülkelerin tahsil hayatı taklit edilerek kavuşulmaz. Öyle olsaydı Türk milleti çoktan bu saadeti tatmış olurdu. (…) Yani eğitim gerekçesiyle insan bir malzeme muamelesine tâbi tutulamaz. Bu bahiste dinin esas olduğu hakikati yol gösterici olacaktır. (…) Eğer aile içi ilişkilerin sıhhati toplum düzeninin ıslahına delil olabiliyorsa bir milletin topyekûn yükselmesinden söz edilebilr. (…) Kerametin, noktalamanın günlük hayatımızda yer almasıyla görünebilir hale geleceğini tahayyül edebiliriz. Sakın bu yola sapmayın! (…)”




Prof. Dr. Hamid Algar’ın Nakşibendîlik kitabından (insan yayınları,genişle-tilmiş 3. Baskı) alıntılar

 

Çevirenler: Cüneyd KÖKSAL, Ethem CEBECİOĞLU, İsmail TAŞPINAR, Kemal KAHRAMAN, Nebi MEHDİYEV, Nurullah KOLTAŞ, Zeynep ÖZBEK.

“Yaklaşık otuz beş yıl önce, gençliğin verdiği enerji ve saflıkla, tarîkatların belki en önemlisi olan Nakşibendîliğin ortaya çıkışı, İslâm dünyasında yayılmış olduğu bölgelerdeki tarihi, günümüzdeki konumu, âyin ve âdâbı; ilim, siyaset, edebiyat ve şiir âlemleri üzerindeki tesirlerini içine alan uzun vadeli bir araştırma projesi tasarladım. Öğretim üyesi olarak bulunduğum Kaliforniya Üniversitesi’nden bir yıllık izin alıp projemi gerçekleştirmeye başlamak niyetiyle arabayla Londra’dan yola çıktım. Uzun yolculuğumun ilk durağı Saraybosna, son durağıysa Delhi oldu. Bu, son derece verimli ve öğretici bir yolculuk oldu. Bosna, Türkiye (Ahmet Aksay’ın notu: Naçizane İstanbul’da kendisiyle tanıştım, evimize de davet ettim; daha sonra Erzurum’da üniversite asistanı olarak bulunduğum dönemde, onun da Erzurum’a uğramasıyla orada bir kez daha görüştük; Şarkiyatçı merhûm Nazif Şahinoğlu beyle ve Türkolojide öğretim üyesi yine merhûm Orhan Okay beyle tanıştırmıştım kendisini.), İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’da tarîkatın mensupları ve meşâyihiyle tanışmak; faaliyette bulunan tekke ve hankâhları ziyaret edip zikir toplantılarına katılmak; tarîkata ait muhtelif dillerde yazılan kitap ve yazmaları toplamak; kütüphanelerdeki yazmaları ya istinsah etmek veya onların fotokopisini çıkarmak -bütün bunlar bana nasip oldu. İznimi takip eden yıllarda da fırsat buldukça tekrar tekrar yollara düşüp araştırmalarımı sürdürdüm; mesela Malezya’da Güneydoğu Asya Nakşibendîliğinin özelliklerini öğrenmek imkânına kavuştum. (…) ” (ÖNSÖZ’den)

Hamid Algar ‘Id Mîlâdü’n-Nebî, 1427 / 15 Nisan 2006

“Kitabımın yeni, genişletilmiş baskısını saygıdeğer Türk okurlarına sunarken, açıklamak istediğim birkaç husus var.

Mevlânâ’nın FÎHİ MÂ FÎH’inden alıntılar

 

“Temyîz (ayırma) büyük bir nimettir.”

“Ehlinin gayrine hüsn ızhârı zulm olur.”

“Allah kişi ile onun kalbi arasına girer.” (Enfâl, 8/24)

Tâ Hâ. Biz Kur’ânı sana zahmet çekesin diye indirmedik.”

” Baş odur ki onda bir sır ola. Yoksa bin baş bir pula değmez.