Temmuz 2025 Posts

Fütûhât-ı Mekkiyye 18. Cild, s.387-390: Tavsiyeler’den alıntılar

 

“Allah’tan korkma konusunda dostluk makamı ile ilgilidir. Allah, dostu Hz. Buİbrahim’e şöyle der: Ey İbrahim! Sende gördüğüm bu şiddetli korku da nedir böyle? Hz. İbrahim şöyle cevap vermiştir: Yâ Rabbi! Nasıl korkmayayım ve nasıl endişeli olmayayım ki? Babam Âdem sana çok yakındı; onu ellerinle yarattın, ruhundan üfledin, meleklere kendisine secde etmelerini emrettin, sadece bir günah nedeniyle onu civarından uzaklaştırdın. Allah kendisine şöyle vahyetti: Ey İbrahim! Sevgilinin yaptığı hata sevgiliye pek ağır gelir. ‘

İlahi Tavsiye

Allah’tan perdeleyen işler hakkındadır. Allah Hz. Davud’a şöyle vahyetmiştir: Ey Davud! İsrail oğullarına şehvetlerine uymayı yasakla. Şehvetlere bağlı kalpler benden perdelenmiştir.

İlahi Tavsiye

Allah’ı her durumda zikretmek gerekir. Hz. Musa şöyle demiştir: Ya Rab! Sen uzakta mısın yakın mısın? Uzakta isen seni çağırayım, yakın isen seninle münacat edeyim. Allah şöyle demiştir: Ben beni zikredenle otururum. Kim beni zikrederse onunla beraberim. Hz. Musa sormuş: Rabbim! Sana en sevimli gelen amel hangisidir? Allah cevap vermiş: Her durumda beni çokça zikretmek en sevdiğim ameldir.’ Geceyi İbadetle Geçirmek Hakkında Tavsiye Allah gecenin son üçte birlik kısmında yakın semaya iner ve şöyle der: Beni sevdiğini iddia edip de şimdi uykuda olanlar yalan söylemiştir. Seven sevdiğiyle baş başa kalmak istemez mi? Ben sevdiklerimi görmekteyim. Onlar beni gözlerinin önünde canlandırmış, beni görerek bana hitap etmiş, huzurumda benimle sohbet etmişlerdir. Yarın da onların gözleri cennetlerimde parıldar.

Tavsiyeler

Allah Hz. Musa ile konuşurken şu tavsiyelerde bulunmuştur: Ey Musa! Bana yaklaş, benim değerimi bil, çünkü ben Allah’ım. Ey Musa! Bütün yaratıkların arasında niçin seninle konuştuğumu, peygamberlik görevi ve konuşmak üzere niçin seni seçtiğimi, İsrail oğullarından başka birisini seçmediğimi biliyor musun? Hz. Musa cevap vermiş: Hayır, ya Rabbi, bilmiyorum.Allah şöyle demiştir: Ben kullarımın sırlarına muttaliyim. Onların arasında senin kalbinden daha çok benim sabit ve sürekli sevgim (meveddet) için saf ve temiz bir kalb görmedim.Hz. Musa şöyle dedi: Rabbim Hiçbir şey değilken beni niçin yarattın?Allah şöyle buyurdu: Seninle bir hayır murat ettim. Hz.Musa ‘kime karşı?deyince Allah şöyle dedi: Cennetimde meleklerimle beraber seni civarıma yerleştirdim. Orada ebedî nimete mazhar, mutlu, rahata ermiş bir şekilde kalırsın..’ Hz. Musa şöyle dedi: Rabbim! Bunun için yapmam gereken nedir?Allah şöyle dedi: Dilin her daim zikrimle meşgul olsun, kalbin benden dolayı ürpersin, bedenin bana hizmet etmek üzere meşgul olsun, ayağını cennete girmiş bile görsen tuzağımdan emin olma.(…) Ey Musa! İsrail oğullarına şunu bildir ve söyle: Ben gökleri ve yeri yarattığımda, onlar için ehil de yarattım. Göklerin ehli melekler ile kendilerine verilen emirlerde Allah’a asi olmayıp emredileni yapan seçkin kullardır. Ey Musa! Benden İsrail oğullarına tebliğ et ve şunu söyle: Tavsiyemi kabul edip verdiği sözü tutan ve bana karşı asi olmayanları meleklerimin derecesine yükseltirim, onlara cennetimi helal kılarım. Onları yaptıkları işlere karşılık en güzel şekilde ödüllendiririm.(…)”

ŞİFA MERTEBESİ

 

eş-Şafi İlâhî İsmi

Şifa acıları gidermek Ruhlar ve cisimler ona yönelir

İşte bu söylediğimiz hakikat Büyük efendiler ona delil

Şeriat onu destekler , bu nedenle onu getirdik / Akıllar ve hayaller onu destekler

Ben bir hastayım (illetli, malûl) Bana kimse bildirmedi

Allah’ın eş-Şafi olduğunu Gayret ettim, Hak ise beni korur

Ben telef olurken şifayı bilmem ki Bir süre verdiğim sözü yerine getirdim

Yerine getirenin kendisi olduğunu bana bildirmedi / Her gruba göre, Hak beni ispat eder

Severek; beni olumsuzlayarak da zuhur eder

Her şahsın Kur’an’dan bir suresi var Okurken benim surem Li-ilafi (ülfet) suresi

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla; O’nun rahmeti ve selamı Hz.Muhammed ve ailesinin üzerine olsun!

 

SEVGİNİN SABİTLİĞİ MERTEBESİ el-Vedâd İlâhî İsmi

Dikkat edin! Vüdd sebat demek / Değişimin baskısı karşısında sebat

O’nu ve bizi bir makam birleştirir / Yüce yönlerde ortaya çıktığında

Öyle bir vadi ki aşiyanı yok / Çiçeklerin ve bitkilerin süslediği bir toprak

Onun çiçekleri çocuklar; onları görürsün oturmuşlar / Kürsüler üzerinde, kız çocukları

Korkuya kapıldıklarında sabah onlara eman verir / Onları korkutan tek şey gecelerdir

Bu zikrin sahibi Abdülvedûd diye isimlendirilir. Allah bu mertebe mensupları hakkında ‘Allah onları, onlar da Allah’ı sever’ (dipnot: el-Maide 5/54) Başka bir âyette ‘Bana uyun ki Allah da sizi sevsin’.(Âl-i İmrân, 3/31/ denilir. Sahih bir hadiste Hz.Peygamber şöyle buyurur: Allah kulunu sevdiğinde, onun kendisiyle duyduğu duyma gücü, görme gücü, eli ve ayağı olur.’

İslamın Mistik Boyutları

 

Annemarie Schimmel’in bu eseri ALFA yayınlarından ERGUN KOCABIYIK’ın çevirisi olarak Ocak 2018’de 1. Basımı yayınlanmış bir kitaptır. Bu yazı o kitabın birkaç yerinden yapacağm alıntılamalardan oluşacak.

İslâmın Mistik Boyutları’ nın birinci baskısından bir süre sonra Annemarie Schimmel bu dünyadan ayrıldı. Schimmel, sözcklerin kıyıdan fazla açılamadığı mistisizm deryasında yazı yazmanın neredeyse imkânsız olduğunu, hakikat yolunda yolculuğun konuşarak değil, “susarak” yapıldığını bilse de yaamını tasavvufu anlayıp anlatmaya adamış tm din ırmaklarının nihayetinde döküldükleri Esrâr Ummanına doğru küçük bir lisan sandalıyla yola koyulmuştu. Tasavvufun “kâl ilmi”, yani söze dayalı olmaktan çok “hâl ilmi”, yani yaşantıya dayalı bir alan olduğunu bilse de, onun üzerine düüşünmenin paradoksal bir şekilde yine de dil ile yapılacağının farkındaydı.bildiklerini kendine saklamak yerine binlerce sayfa yazarak başkalarıyla paylaştı. Kendi hakikatine âşık olanlardan birisiydi o da; kitaplarında sık sık alıntıladığı Mevlâna’ya ait beyitlerden birine başvuracak olursak, bu aşk bir zhirdir, ama bu zehirden daha hoş bir şerbet, bu zehrin yarattığı hastalıktan daha hoş bir sağlık olamaz. (Mesnevî, VI:599)

Fîh i Mâ Fîh Yetmişüçüncü Fasıldan alıntılar

 

“ (…) Yâ Rab, tezyîd et, tenkîs etme! Fakat bu ebedî ve ezelî ikbâl-ı a’zam erbâbının hâli başkadır. Bir kimse onlardan ber-hor-dâr olup hem- nişîn olabilir ve ünsiyyet eyliyebilir. O sâhib-i ikbâl-i a’zâm ise, onların lisanları söylemeksizin efsânelerini işitir ve onların bâtınlarındaki maânî-i amîka ve dakika harfsiz olarak o büyük ikbâl sahibi ise, onların lisanları söylemeksizin efsânelerini işitir ve onların bâtınlarındaki maânî-i amîka ve dakika harfsiz olarak o ikbâl sâhibinin gûş-i hûşuna vâsıl olur. Zîrâ onsekizbin âlemin pâdişâhının bu bendegân-ı hâs ile ilk oynadığı oyun ve el öpmek resminin icrâsından evvel ma’nâ olarak “Allah’ı ârif olanın lisânı kelîl(zayıf) olur” ölçütünce, onları bî-zebân kılması idi. Bu ise şaşırtıcı değildir. Zîrâ âlem resmi budur. Çünkü anlamın kuvvetlendiği her yerde sûret zayıf olur. (…) Kabuk, için bekçisi olduğundan galîz ve katıdır. Zîrâ sabah yaklaşınca korku azalır ve bekçiler evlerine giderler. Ve onlar bu ifade ile / hiç söz söylemezler, demeyi murâd etmiyorum; ancak nefislerinde söylemezler ; ve yalnız işkâlâtın (güçlüklerin) cevabını verirler ve katlarında hallolunmuş olan şeyi hallederler; ve başka şeyden dem vurmazlar. Meselâ bir baba, sözü, küçük çocuğa göre söyler. (…) İşte çocukların beşîr ve nezîri bundan ibaret olabilir.

Bu onsekiz bin âlem içinde bu tâifeden daha garîb hiçbir kimse yoktur; ve Mustafâ (s.a.v.) Efendimiz’in garibliği, bundan idi ve kezâlik onun yetimliği bu tür yetimlikten idi; Abdülmuttalib’in vefatıyla değildi; ve Mekke’den Medine’ye hicret etmesiyle garîb olmadı, belki onun garibliği hem-şehrî ve hem-zebân bulmaması idi. Şu halde o garîblerin hiçbirisi hakkında garîb-nevazlığa tama’ etmemek lâzımdır. Belki onların, bütün garîbân-ı âlemin fevkınde bir nâz mahalli olup “Biz ulvî âlemin garîbiyiz; siz ise âleme mensûbsunuz” derler. Eğer Farsça söyleseler Farsça söyleyenler anlamaz; ve eğer Arab evlâdından olup, arabça tekellüm etseler, sâir arablar anlamaz. Yalnız vâhim potansiyelde tasavvur olunan anlamın zâhirini fehm eylerler; fakat garazları (kasd ettikleri) bilinmez. Zîra manâyı anlamak başka, kasdı anlamak başkadır. (…) Nihayet bir gün padişah av avlamış, pek mesrûr olmuştu. Fırsat buldular. Zîrâ seyyid-i kâinat ve şem’i arz u semâvât Efendimiz “merhamet zamanında duâyı ganîmet biliniz” hadîs-i şerîfinde münacât vaktinden nişan vermiştir. (…) Oysa bizim kasdımız lisânen söylediğimiz ve halkın anladığı bu kabahat değildir. Kasdımızı bir biz biliriz, bir de o bendemiz bilir. (…) söz ve sözün anlamı kasdımıza perde olmak için, mesela bir bendemizi gizli hizmet ile gönderir ve zâhiren ona başka emirler veririz. Şimdi… O şairin şiiri, diğer melikler ve selâtin üzerine üstün tutulmak ve meleğe ve feleğe teşbîh eylemek suretleriyle, bizim tazim ve tefhımimize dâir olan bir şeydir; fakat o şâirin kasdı, hi’at ve libâs ve maâş ve yakınlıktır. İşte ben o kasdı anladım ve kabul ettim. Sana da verelim, gönlünü hoş tut, diye başımı salladım.

Kur’ân’ı çok tefsir etmişlerdir. Ancak az kimseler, Kur’an’ ın kasdını tefsir eylemişlerdir. Cenâb-ı Mustafa (s.a.v.)’in imânı ve onun kasdı gizlidir. Peygamber’in amelini tefsir/ hani? “Onların Rableri katında ecirleri, mükâfatları vardır.” Herkes kendi vehminde tasavvur olunan ecri tefsîr etmiştir. Mustafa’yla ilgili ecir kasdı nerede? Bütün âlem şiirler okurlar, ‘can’ ve ‘dost’ derler ve âşıklardır. Ancak her bir âşığın şerefi, ma’şûkunun şerefi kadar olur. Tercüme: İnsanların aksâmı türlü türlü âşıkdırlar. Onların eşrefi (en şereflisi), ma’şuku kendsine ziyâde meşakkat verendir.