Sadreddin Konevî Kitaplığı “İlahi Nefhalar”dan (Ekrem Demirli çevirisiyle, Kapı Yay. 1.Basım: Mayıs 2015) alıntılar
“(…) İşittiğin konular üzerinde düşün, onları zihnine yerleştir, bu bilgilerin kıymetini anla ki büyük saadet ve mertebeyi elde edesin! Allah ihsan eden ve kulunu razı olduğu işlere ulaştıracak olandır.” (s.13)
“(…) İşte Hakk’ın söz konusu şe’nlerde (iş, tecelli -a.a.-) ve onların durumuna göre çoğalan zuhuru, halk (yaratılmış olan ve yaratılış) diye isimlendirilir.” (s.14)
“(…) İlahi-tam bilgi şu hükmü beyan etti: ‘Ben kulumun bana olan zannı üzereyim.’ ” (s.17)
” ‘Salih amel O’na çıkar.’ (Fâtır,10) Çünkü ameller kirli nefisleri temizler ve nefisler itaatkâr davranışların nurları ve mukaddes-vehbî(Allah vergisi) ve kazanılmış özelliklerle ulvi derecelere yükselirler. Hz. Peygamber’den bu konuda pek çok rivayet gelir. Hakikati sadece ‘rivayet’ yoluyla öğrenenler için zikrettiğimiz haberlerle şu husus sabittir: Varlıklar Allah’ın kelimesidir ve ‘yaratma’ söz vasıtasıyla gerçekleşir. Söz (kelam) mertebe cihetinden ‘harf’ mertebesinin ardından gelir.” (s.27)
“Bilinmelidir ki kuşatıcı-şamil bir bilgiden ve müşahede kaynaklı tümel- kâmil zevkten sonra celâl ve cemâl mertebelerin hükümlerini aşınca kemal meşrebinden bana değerli-yüce bir müşahede gelmiştir. Bu hâl, hüküm ve eserlerden yücedir ve her çeşit makam, hâl, isim, sıfat, mertebe ve tavır kayıtlarına sığmaktan da münezzehtir. Hak bu müşahedede bilginin hakikatine ve tafsili mertebelerine, eserlerine, gizli ve açık hükümlerine, yüce ve nispi yakınlıklara beni muttali (bilgili, haberli) kıldı. Bana bilginin mensuplarının asıl mertebelerinin tümel-ilahi beş mertebede sınırlı olduğunu öğretti. Onlar isim, sıfat, mümkünlerin hakikatleri ile mücerret manaları ve tecellileri kapsayan gayb mertebesi, onun tam karşısında duyu, şehadet, zuhur ve ilan mertebesidir. İkisinin arasında iki ucu birleştiren orta mertebe vardır. Orta mertebe insana mahsustur ve gayb ile şehadet arasındadır. Orta, yüce ruhlar ile en büyük Ruh’un mertebesi ve Yüce Kalem diye isimlendirilmesinden dolayı yüce emir ile yazmış olduğu işlerdir. (…)
665 senesinin Şevval ayının 16. gecesinde gecenin seher vaktinde -Rahmani değil- Rahimi tecellîler ve Rabbani latif bir cezbe gerçekleşti. Hak bu cezbede tedricen değil bir defada beni kalp veçhiyle kendisine yöneltmek için her şeyden arındırdı. Beni her bilginin kendisinden çıktığı tümel-zatî bilginin mertebesine muttali kıldı. (…) Bilginin insanlarda nasıl ortaya çıktığı gösterildi bana! (…) Bu istidat ile insanların geneline göre bana izafe edilen varlığı kabul etmiştim. (…) Hakk’ın zatî bilgisinden olan payımı hakikatten olan payım ile gördüm. (…)” (s.29-30-31)
“(…) Zatı, bilgisi ve bilgisinin her türdeki bilinene ilişmesi cihetinden şanı yüce Hakk’ın mertebesine benzerliğini gördüm. ‘Sizi imtihan edeceğiz ta ki bilelim.’ (Muhammed, 31) ve ‘Allah ve resulü amelinizi görecektir.’ (Tevbe, 94) gibi âyetlerin sırrını gerçekten sırlı bir tarzda gördüm. Şimdi ona -tam açıklamadan- değiniyorum. Çünkü o bilgi bilgilerin en yücesi, en kapalısı ve en şereflisidir. Her şeyi ihata eden zikredilen beş ilahi mertebenin hükmünün gerçeğiyle her varlığın beş mertebesi olduğu gösterildi bana! Birinci mertebe varlığın ayn-ı sâbitesi (sâbit hakikati) cihetinden dikkate alınmasıdır. Ayn-ı sâbite bir şeyin Hakk’ın zatî bilgisinde ezel ve ebedde tek bir vetirede (süreçte) bulunmasıdır. Hakk’ın bilgisinde bulunmak söz konusu şeye lazım olan bazı hükümler ortaya çıkartır. Hükümler o şeyin Hakk’ın bilgisinde bilinen (malum), kendisine nispetle ise yok (madum) olması cihetinden sabittir. Ardından bir varlığın ruhaniliği cihetinden dikkate alınması gelir. Her şeyin bir ruhaniliği vardır. O ruhaniliğin saltanatı ve hükmü bazen zâhirdir ve gözükür; bu kısımdakilere misal olarak melek, cin, insan ve hayvan vb. şeyleri verebiliriz.” (s.32)
No Comments