Bir yazıdan dikkate değer bir alıntı
“(…) Mutlaka bilin ve mutlaka bildirin: Müslüman olanı agâh, imana ereni fâris saymanın yükünü çekmenin tezahürü ümmet bilincidir.
Feraset ne zaman, kimin, neyine gerek? İslâm dairesinde yer almanın takım tutmak gibi bir şey olmadığını, kelime-i tevhit ile bir mesuliyetin, her ferdin cirmi nispetinde bir mesuliyetin husule geldiğini fark etmeliyiz. Üzerimize düşen işe Müslüman olmakla Müslüman görünmek arasındaki silinmez, kesin çizgiyi çekerek başlamalıyız. Üzerimize ne zaman iş düştüğünü agâh olduğumuz için biliriz. Üzerimize ne türden iş düştüğünü bilmemiz fâris olduğumuzun nişanesidir. Müslüman olma katına çıkmamızın, giderek imanla şereflendirilmemizin başımıza her gelenin mahiyetini bize öğreten bir hususiyet arz etmesi şarttır. Müslüman olmak ahiret hayatı hesabına olduğu kadar dünya hayatı hesabına da faydanın ne mânâ taşıdığında fiilen karar kılmak demektir.
(…)
Siz hiç aklınıza insanlığın Igor Stravinski’ye ve Dimitri Şostakoviç’e neler borçlu olduğunu getirdiniz mi? Ben hep bu türden şeyleri aklımda tutmakla iftihar ederim. Hayatım istikamet mahrumiyeti çekmediyse sanat eserlerinin insanlıkla münasebetine duyduğum alâka sayesinde çekmedi. Meselâ, 1975 Hıristiyan yılının gecelerinden birinde Wassili Kandinski ve Salvador Dali’nin hacim anlayışlarından kalkarak Kur’an-ı Kerîm’de gemilerin niçin Allah’ın âyetleri olarak gösterildiğini rüyamda Nâbi Avcı’ya uzun uzun izah ettim. Tabiî ki, söylediklerime o herhangi bir anlam veremedi. Rüyadır, olur öyle şeyler, diyecek olursanız, sizin bileceğiniz iş.”
(İsmet Özel)
(alıntının ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments