15 Temmuz’da olanın siyasal kültürümüzde açığa çıkardığı tipik oluşumlar
Süleyman Seyfi Öğün’ün sıradışı bir yazı dizisinden (“Muhtasar bir NATO hikâyesi”) dördüncü yazı bugün çıktı. Bu yazının önemine dikkat çekmek için birkaç yerinden alıntılar sunacağım.
“15 Temmuz darbe girişimi, Türk siyâsal kültüründe çok tipik sayılabilecek oluşumları açığa çıkardı. Durumu ilginç kılan hususlardan birisi, bu oluşumların ne tür bir çoğulculuk doğuracağına ve bu çoğulculuğun hangi aktörler arasında, nasıl bir rol paylaşımına dönüşeceğine dâir belirsizlikleri de peşi sıra sürüklemesidir. Çünkü açık olan husus Türkiye’nin genelde Batı; özelde ise NATO ile arasındaki çatlağın büyümesi ve Türkiye açısından bunun “ontolojik-dramatik” bir tablo çıkarmasıdır.
(…) Mâhut “kanlı” ve “kirli” yapıyı sâdece iç dinamikler ortaya çıkarmadı. (…) Hâlbuki daha kapsamlı bakıldığında 15 Temmuz, ucu NATO’yu tutacak derecedeki dış bağlantılarıyla kuvvetli şüpheler doğuruyor. (…) Lâkin, 15 Temmuz, daha önce yaşanmış müdahalelerden hayli farklı olarak; arka plânında “toplumsal” bir meşruiyet” kazanma potansiyeline sâhip olarak, “bozulmuş bir düzenin onarılması” iddialarıyla örtüşmedi. “Yurtta Sulh Konseyi” imzâlı bildirinin ne kadar sakil kaldığını gördük. (…) Buna rağmen bir darbe girişiminde bulunmanın mantığını başka türlü kurmak gerektiğini; niyetin Türkiye’yi, sonu parçalanmak olan bir iç savaşa sürüklemek olduğunu görebiliyoruz. Hâsılı, müdahaleden arzulananın “nizam sağlamak” değil; tam tersine bir dizi kurumsal zaaftan hareketle Türkiye’yi “kaosa sokmak” olduğu anlaşılıyor. (…) Atlantik Dünyâ Türkiye’yi, daha önceki senaryolarında olduğu üzere bir “istikrar adası” olarak değerlendirmiyor artık. 15 Temmuz başarılı olamadı. Ama bu başarısızlığın senaryoyu değiştireceğine dâir bir emâre de göremiyoruz. (…) Dahası Batı kaynaklarında hüküm süren “anti-Erdoğan” söylem ağırlaştı. Türkiye 15 Temmuz sonrasında daha derin olumsuzlamanın öznesi olarak tezâhür edecek gözüküyor. (…) Hâsılı, 15 Temmuz’u kapanmış değil, yeni senaryoların geliştirildiği dinamik, devam eden bir süreç olarak görüyorum.
(…) O hâlde ne yapılmalı? (…) En temelde kavramsal olarak “dramatik” bir durumun hızla “trajikleştirildiğini” görüyorum. Elbette 15 Temmuz bizzat dramatiktir. (…) Avrasyacı söylemin, “bu aşamalara nasıl geldik?” sorusuna verdikleri kuvvetli ve iknâ edici değerlendirmelerini paylaşmamak hayli zor. Ama çıkarsamaları konusunda aynı değerlendirmeleri yapamayacağım. (…) Dahası, bu eksen değişiminin gerçekleşmesi durumunda derin bir tecrübe boşluğuna düşeceğimiz âşikâr gözüküyor.
(…) Türkiye bundan sonra, târihsel gücüne ve birikimine dayalı olarak NATO içinde NATO’ya karşı mücâdele etmeyi öğrenmek zorunda. (…) Ama bu dramatik târihin geleceği îtibârıyla şu kadarını söyleyebiliriz: Benzer başka coğrafyalara bakıp hiç kimse enseyi karartmasın; burası Türkiye; çok daha zor zamanlarda ayakta kaldık. Bundan sonra da öyle olacak…“
(alıntıların ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)
No Comments