Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-III’den (te’lif: M.İbnu’l Arabî, tercüme ve şerh: Ahmed Avni Konuk, Yayına hazırlayanlar: Mustafa Tahralı- Selçuk Eraydın, İFAV Altıncı Baskı 2017) alıntılar
Eyyubî Kelimede Mündemic (içkin) Olan ‘Gaybî Hikmet’ Beyânındaki Fassdan alıntılar oluşturacak bu yazıyı.
” Bilinsin ki, Eyyûb (a.s.)ın gaybî sâbit hakikati gereğince, bu şehadet âleminde vücûdunda görünür olan hastalığın yok olması için Hak Teâlâ (anlam olarak:) ‘Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su (dedik).’ (Sâd, 38/42) buyurdu; ve onun için gayb tarafından soğuk su meydana çıkardı; bu soğuk su vasıtasıyla onun vücûdundaki artan harâret azalarak mizâcı itidal mertebesine geldi. Dolayısıyla belânın başta gayb tarafından inmesi ve daha sonra sabır ve savaşına karşılık, yine gayb tarafından soğuk suyun zuhûru, ‘gaybî hikmet’in Eyyûbî kelimeye tahsîsine sebep oldu. Vâkıâ Hak Teâlâ hazretleri, cümlenin gayblarının gaybı ve onun hüviyeti ulvî ve süflî bilcümle şeylere ilişir olduğu cihetle, ne kadar ilahî kelimeler varsa, bu ‘gaybî hikmet’in hepsine ilişmesi var olup, hiçbir varlık kelimesinin bu kapıda ihtisâsı yoksa da, bu gaybî hükümlerin zuhûr tarzı, Eyyûb (a.s.)ın vücûd kelimesinde ilk ve son olarak özel bir surette vaki olduğu cihetle, ‘gaybî hikmet’ onlara tahsîs kılındı. Ve ancak muhammedî ümmetten Eyyûb (a.s.)ın kitabını hâlen okuyan, yani belaya mübtelâ olup, sabır ve mücahededen sonraki Allah’a yalvarıp yakarması üzerine bu belâdan kurtulan her bir ferd, bu ‘gaybî hikmet’in zevkiyle zevklenmiş oldu.
Bilinsin ki muhakkak hayatın sırrı suda sürer oldu. Böyle olunca o, unsurlar ve esasların aslıdır. Ve işte bunun için Allah Teâlâ diri olan her şeyi sudan yarattı. Ve varlıkta ancak diri olduğu halde mevcud olandan başkası yoktur; zira hiçbir şey yoktur, illa ki o, Allâh’ı hamdiyle tesbih eder olduğu halde mevcuddur; velakin onun tesbihi anlaşılmaz, ancak ilahî keşf ile anlaşılır; ve Hakk’ı ancak diri olan şey tesbih eder. Bundan dolayı herşey diridir ve her şeyin aslı sudur.
‘Hayat’ ilahî sıfatlardan bir sıfattır; ve ilk olarak kendisi ile ilahî hüviyet görünür olan şey ‘hayat’tır. Bunun için hayat sıfatı diğer sıfatlar üzerine zâtî tekaddüm ile öne gelmiştir. Ve mümkinlerden ilk olarak kendisi ile ‘hayat’ zahir olan şey de ‘su’dur. Bunun için su, herbir şey’in ilki ve aslı oldu; ve hayatın sırrı suda geçerli oldu. İşte bu sebebe binaen Hak Teâlâ hayat sahibi olan her şeyi sudan yarattı. Ve varlıkta ruh sahibi olmayan bir şey yoktur; çünkü âlemin sûretlerinden herbir sûret bir ismin mazharıdır; ve herbir isim isimlerin hepsini kapsayıcıdır. Bundan dolayı her bir zerrede ‘Hayy’ ismi mütecellîdir (meydana çıkandır). Ve Kur’ân-ı Kerim’de ‘Hiçbir şey yoktur, illâ ki Hakk’ı hamdiyle tesbih eder, velâkin siz onun tesbîhini anlamazsınız.’ (İsra, 17/44) buyrulduğu üzere, varlıkta Allah’ı hamdiyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ancak onların tesbihleri Allah’ın keşfiyle (açmasıyla) anlaşılır. (…)
Sen arşı görmez misin ki, nasıl su üzerine vuku buldu? Zira ondan oluştu. Bundan dolayı onun üzerinde yüzen ve yükselen oldu. Böyle olunca su, arşı altından korur.
Sen arşı yani ecsâm (cisimler) âleminin genelini görmez misin nasıl su üzerine vâki oldu? Zira cisimler latîfin (yoğun olmayan) yoğunlaşmasından meydana gelen itibarî / izâfî varlıklardır. Bilinsin ki Hak Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de (anlam olarak:) ‘Sonra Hak Teâlâ duman halindeki semâya yöneldi (…)’ (Fussılet, 41/11). Ve hadîs-i şerifte de ‘Allah Teâlâ gayet beyaz renkte bir dürre (büyük inci tanesi) yarattı. O dürre hayadan ötürü eridi. Yarısı su ve yarısı ateş oldu ve ondan duman meydana geldi. Ve gökleri dumandan halk eyledi (yarattı); ve arzı (yer) da onun köpüğünden yarattı. Bundan dolayı onun arşı su üzerine vâki oldu’ buyurmuştur. Bu hadîs-i şerif âyet-i kerımeyi tefsir eder. Ve ‘dürre-i beyzâ’dan murad, âlemler (kevnlerin tümü) kendisinden oluşmuş bulunan ‘akl-ı evvel’ dir (ilk akıl). Ve Hakk’ın ona Celâl nazarı ile bakması, o ilk aklın belirmesi ile Hakk’ın mutlak varlığının perdelenmesidir. Çünkü Cemâl nazarı Hakk’ın vechinin kendi nûruyla tecellîsidir ki, bunda örtülme yoktur. Celâl nazarı ise Hakk’ın yüzünün gayrı ile örtülmesidir. Ve ‘gayr’dan murad mutlaklıktan mukayyedliğe inmedir; ve mutlakın mukayyedde gizlenmesidir. Yoksa varlıkta Hak’tan gayrı bir şey yoktur. (…)”
No Comments