‘Fusûsu’l-Hikem Tercüme Ve Şerhi-IV’den alıntılar
Muhyiddin İbnu’l Arabî‘nin müellifi, Ahmed Avni Konuk‘un mütercimi ve şârihi olduğu, Mustafa Tahralı ve Selçuk Eraydın‘ın yayına hazırladığı eserin dördüncü cildi’nden (İFAV, 2017, 6. Baskı) yer yer yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“İsmâil Fennî’nin beyanına göre Fusûs şarihi Bâli Efendi, İbnu’l-Arabî ‘Firavn’ın îmanının sıhhati’ hakkında ileri sürdüğü delilleri nass olmak üzere zikretmemiştir; şayet etseydi son sözünü ‘Bu husustaki emr Allah Teâla’ya aittir’ tarzında söylemezdi.” (s. 41)
“İmdi kıyâmet ol, kıyameti gör; her şeyi görmek için bu şarttır. Akl olursan, aklı kemâliyle bilirsin. Aşk olursan aşkı cemâliyle görürsün.” (Mesnevî’den tercüme) (s. 2)
“Hak, aklî makam olan cenâb-ı İlyas’da münezzeh oldu. Çünkü Hz. İlyas, şehvetlerden mücerred (soyut) olup, mücerred rûh olarak kaldı. Ve şehvetlerden mücerred olan melekler, ruhlar ve akılların marifeti tenzih üzerine olduğundan onda da tenzih görünür oldu. (…) Ve tenzih ilâhî ma’rifetin yarısıdır.” (s.31)
“Hak hem tenzihi ve hem de teşbihi câmîdir (toplayıcı). Bu hakikati ise ancak mütehakkıkîn (tahakkuk edenler) zevk ve müşahede olarak bilirler. “Fikrî bakış ile kayıdlı olan akıllar sual üzerine sualler ve bahs üzerine bahisler icad edip meseleyi içinden çıkılmaz bir hale sokarlar.” (s. 35)
“Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz hazretleri ‘Beni gören Hakk’ı görür’ buyurdu.” (s. 37)
“İnsanı tarif etmek istediğimiz vakit ‘nâtık hayvan’ deriz. ‘Hayvan’ onun zâhiri ve ‘nâtık’ bâtınıdır. İmdi insanın nâtık nefsi ki, batını olduğu için görünmez; işte bu nâtık nefs insanın zâhirinde etkilidir. Çünkü insanın zâhiri olan organları ve a’zaları nâtık nefsin hükmüyle hareketlidir. ” (s. 42)
“İşte bunun gibi, âlemin vücudu(varlığı) Hakk’ın zahirî; ve Hak âlemin varlığının bâtını ve hüviyetidir. Dolayısıyla her vechile etkin olan ancak Allah’dır.” (s. 42)
“Hak Teâlâ hazretleri kudsî hadîsde ‘Ben bir gizli hazine idim. Bilinmeme muhabbet ettim’ buyurmuştur. Şu halde tüm mertebelerde ve o mertebelerin mazharlarında Hakk’ın zuhuruna sebep olan ahadî (tek) muhabbettir ve bu muhabbet ilahî küllî muhabbettir. Ve onun mazharlarının her birerlerinde görünür olan muhabbet ise cüz’î muhabbettir. Ve eğer bu ilahî küllî muhabbet insanın kalbinde ve bâtınında içkin olmasa idi, nefs mertebesinde görünür olan hevâya ibadet olunmaz idi. (…)” (s. 116)
“Mükemmel olan Ârif o kimsedir ki, gerek ilah edinme ibadeti ve gerek boyun eğdirme ibadeti ile ibadet olunan her bir ma’budu, Hakk’ın isimleri ve sıfatlarının görünür olduğu birer görünme / zuhur yeri görür. İşte her bir ma’bud Hakk’ın bir görünme / zuhur yeri olduğu için, taşa, ağaca, hayvanata, insana, yıldıza ve melike vs. şeylere tapan kimselerin cümlesi, bu taptıkları şeylerin kendilerine mahsus olan taş, ağaç gibi isimlerini zikretmekle beraber, bir de ‘ilah’ diye adlandırdılar. Bu taş, ağaç ve ateş onların şahsiyetlerinin ve belirmelerinin ismidir. (…)” (s.119-120)
No Comments