Osmanlı İmparatorluğu ve hakkında konuşma, yazma kolaylığı

 

Her konuda olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu konusunda da bilgisizce sözler edenler de, sadece hamasî olarak bu konuya yaklaşımda bulunanlar da hep olmuştur ve oluyor. Bu alanda titiz ve değerli çalışmalar yapmış olan akademisyenler de var elbette. Ama yaygın olan tavırlar, bilgisi olmadığı halde Osmanlı’yı önemsemez görünen veya bilgiye dayanmadan Osmanlı’yı yüceltir görünen hamasî tavırdır.

Kendisi bir dalda akademisyen olduğu halde yani işi bir alanda bilimsel araştırmalar yapmak iken Osmanlı hakkında ahkâm kesenler de vardır. Kötüleme veya yüceltme anlamında. Yani denilebilir ki, bizde ‘Osmanlı’ hakkında pek çok kimsenin söz edebilme cesaret ve cür’etine sahip olma bahtsızlığı veya cehâleti maalesef bir olgudur.

Vaktiyle bir gazetenin Bilim ve Teknik adlı haftada bir verdiği dergi eki’nin her sayısında bir jeoloji profesörünün yazıları çıkardı. Meslekdaşım olduğu ve yetenekli-birikimli olduğunu düşündüğüm bu kişinin yazılarının tâkipçisiydim. Ne zaman ki bir yazısında Osmanlı Devleti hakkında bir hükmünü okudum, ondan sonra bıraktım izlemeyi. O hüküm hatırladığım kadarıyla anlam olarak şuna yakın bir şekilde ifade edilmişti: Eğer tarihte Osmanlı İmparatorluğu diye bir devlet olmasaydı insanlığın bundan bir kaybı olmazdı. Üzülmüştüm ve o kişiye saygım çok büyük oranda eksilmişti.

Bunları yazmama Osmanlı Tarihi ile ilgili bir akademisyen olan Erhan Afyoncu’nun Sabah’ta çıkan “Osmanlı’nın silahları Batı’dan üstündü” başlıklı yazısını okumam sebep oldu.

Yazar Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti’nin birbirinin alternatifi olmadıklarını, aralarında devamlılık bulunduğunu düşünenlerden. Kılıçdaroğlu’nun şu sözlerine yer veriyor ve görüşünü açıklıyor bu konuda:

“Koca Osmanlı diyorlar. Bir kilo şeker üretemeyen Osmanlı ile övünüyorlar. O bir kilo şekeri 1926’da Uşak üretti. Koca Osmanlı bir tüfek üretemedi. Osmanlı ile övünelim mi elbette övünelim ama tarihini bilmeyen geleceğini şekillendiremez”

Ve yazar bu sözler üzerine, “10 milyon kilometrekarelik bir coğrafyada büyük bir imparatorluk kuran Osmanlıların harp sanayii olmadan altı asır var olabilmelerinin” nasıl mümkün görülebildiğini soruyor. Gabor Agoston’un “Barut, Top ve Tüfek” adlı kitabında Osmanlı’nın kendi silah sanayiini oluşturduğuna dair ayrıntılı bilgi bulunduğuna da değiniyor. Dahası şu bilgileri de veriyor: “Osmanlılar top ve tüfeği icat etmediler ama ateşli silahları geliştirip, öncü rol oynayarak Doğu ve Batı ordularına karşı büyük bir üstünlük kurdular. (…) 1526’da Mohaç Savaşı’nın kazanılmasında tüfeğin rolü büyüktü.” Osmanlıların, tüfeği İstanbul’un yanısıra Şam, Cezayir, Kahire gibi impatorluğun birçok yerinde ürettiklerine de değiniyor.

“Osmanlı silah ustalarının Çin’deki bilinmeyen ilginç macerası” için de Giray Fidan’ın “Çin’de Osmanlı Tüfeği ve Osmanlılar” adlı eserini referans gösteriyor.

Bir Osmanlı tarihçisinin bu yazısı, ünlü bir siyasetçimizin bilgisi olmadığı bir konuda bir hüküm vermesi, bir tespit yapması üzerine kaleme alınmış olmakla birlikte, sadece ona değil benzer hataları, gafları yapanlara, yapacaklara da ders olmalıdır.

(alintıların ait olduğu ve değinilen söz konusu yazıyı okumak için tıklayın)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked